Şimdilerde bayram denildiğinde birçok kimsenin derin bir ah çektiğini duyar gibi oluyorum…

Eminim ki sizler de duymuş ve ‘Ah, ah! Nerde o eski bayramlar!’ tümcesini ömrünüzde bir kez dahi olsun kurmuşsunuzdur…

Bizleri o eski bayramları aramaya iten birçok sebep mevcut bulunmaktadır.

O günlerde çocuk olup da bu duyguyu yaşayanlar çok iyi bilirler…

Bir gün sonrası bayram olduğu için Arefe gecesi heyecandan birçoğunun gözlerine uyku dahi girmemiştir çoğu zaman...

Sabah erkenden kalkılır ve en yeni kıyafetler giyilmiş bir vaziyette başlar bayram kutlamaları…

Hele ki, çocukların ellerine bir poşet alıp da, kapı kapı dolaşıp bayram şekeri toplamanın ve bu sayede tanıdık tanımadık birçok insanla bayramlaşmanın o zamanki sevinci paha biçilemez…

Uzak yakın dinlemeden yollara düşmenin, biraraya gelmenin ve sevdikleriyle kucaklaşıp hasret gidermenin adıydı bayramlar…

Küs durmaların, kırgın kalmaların, kalp kırmaların son bulduğu ve sadece sevginin saflığı ile yaklaşımın olduğu o manevi duygunun yaşandığı anların yeryüzündeki en güzel tezahürü idi aynı zamanda…

Yaklaşmanın ve yakınlaşmanın olduğu ve mesafelerin ortadan kalktığı anların emaresi ve sıcaklığın adresi idi senede sadece iki kez kutladığımız bayramlar…

Oysaki şimdilerde burada bahsedebildiğim ve bahsemediğim daha birçok şeyin yok olup da gittiğine şahit olmaktayız gözlerimizle…

Ne Arefe gecesi heyecandan gözlerine uyku girmeyen ve bayram günü ellerine poşet alıp şeker toplayan çocuklar ne de hasret gideren kucaklaşmalar…

Ve şimdilerde zamana ayak uyduran ya da zamanı dahi kendine uyduran insanımızın kısa mesafeleri dahi koymuş oldukları nefsani engellerle ulaşılamayacak düzeyde uzaklaştırdığının adı oldu bayramlar…

Ne içten bir bakış var ne de bir tebessüm eden…

Herkes bir maddiyat peşinde şimdilerde ve maneviyat ise anbean yok olmanın eşiğinde…

Ve şimdilerde gözlerimize bayram sabahı elinde poşetle şeker toplayan çocuklar yerine, oyuncak silahlarla oynayan çocuklar ilişmekte…

Küçük büyük demeden kucaklaşmalar, yerini birbirine sırt dönmelere bırakmakta…

Bayram sadece adı ile bayram olmakta ve her daim özünde kayıpları oynamakta…

Kimbilir belki de ben çok şey istiyorumdur…

Belki de benim gözüm doymak bilmiyordur…

E ne yaparsınız beni de mazur görün, doğam gereği ben de etten ve kemikten bir insanım işte…

Ve insan da doğası gereği açgözlü böyle…

İnsan her ne kadar aç gözlü olsa da, ben burada bahsedebildiğim ve bahsedemediğim ve özlem duyduğum bu ve benzeri birçok şeyin tıpatıp aynısının günümüzde de olmasını isteyecek değilim…

Lakin bazı şeylerin bu derecede yitirilmesine de gönlüm razı değil…

Ve benim buradan firdevsi bakışları ile hayata anlam kazandıran gözlere söyleyebileceğim tek şey:

``Benim bayramım sadece sensin. Eğer ki, sen yanımda isen her karanlıkta bir nur, her gecede bir sabah, her günde bir neşe ve huzur, her dertte bir derman, her bakışımda bir heyecan ve her sözümde koca bir sevgi vardır. Sana gelişlerimin her birinde bayramı bekleyen ve bu heyecan ile gözlerine uyku dahi girmeyen bir çocuk misali düşüyorum yollara. Ve sana ulaştığım vakit yüreğimi tamamı ile sana açıp da teslim oluyorum aşka. İşte bu yüzden benim bayramım sadece sensin. Ve seninle geçen her an büyük bir bayramdır benim için. Her an`ım sadece seninle olup da senede sadece iki kez değil, her günümüz bayram olsun...``

Sizlerin de bunları söyleyebileceğiniz ve ömrünüze O'nunla yürüyebileceğiniz bir kimsenin varlığı ile daha nice bayramlar geçirebilmeniz dileklerimle...