Yardım isteyene el uzatmak bilincimizin temelini oluşturmaktaydı. Dara düşene Hızır olmak, imkanları zorlayıp hazır olmak gerekti. Öyle ya küçükten beri verilen öğretilerimiz; ezilenin, horlananın, ötekileştirilenin, yaşamı türlü olaylarla zorlaştırılanın yanında, zalimin karşısındaydı. Kükremelerimiz; sesi kesilenin susturulanın sesi, rahatça çekilen içten bir nefesiydi. Bakmakla görmek farklıydı. Hırçın bakışlarımız; gözüne perde indirilenlerin gözü, yürümekte zorlandığı yoluydu. Zulme boyun eğip, diz çökmek, mazlum halkların direncini yok edip köreltmekti. Buna yufka yüreklerimiz katlanmayacağı gibi, tepkisiz kalmayı da doğru bilmezdi. 
Kendimi bildim bileli, Muharrem ayı içerisinde aile bireylerim, akrabalarım ve ben tamamını olmasa da “Oniki İmamlar Orucu”nu tutmaya çalışıyorum. Kimi yerlerde 10 gün, kimi yerlerde 12 gün tutulan oruç, Kerbela’da Yezid tarafından katledilen İmam Hüseyin ve taraftarları için tutulan bir yastır. 
Oruç tuttuğum süreçte, iş ve sosyal yaşamımı olumsuz etkileyecek davranış içerisinde bulunmamaya gayret ettim. Hiçbir zaman; orucum deyip iş yapmayanı, kaytaranı, herkese oruç tuttuğunu bağıra çağıra reklam yapanı, tüm yıl boyunca aç kalıyormuş gibi akşamları açın halinden anlayacak durumu unutacak şekilde yemeyi doğru bulmadım.  Açın halinden anlamak böyle olmasa gerekti. Oruç süresince, ne tuttuğum orucun herkes tarafın bilinmesini, nede şatafatlı akşam ziyafetlerini sevmedim. Rutinimin bozulmaması aslolandı. Bu matemdi ve matemi böyle yaşamak gerekti. Alevi toplumunun Muharrem ayı içerisinde tutmuş olduğu oruç süresince; birçok kimse oruç tutulduğunun farkına bile varmaz. Çünkü kimse oruç tuttuğunu dile getirip tutmayanlara baskı yapmaz, başkasının yaşamını etkilemeye çalışmaz. İnancın merkezi insan olunca; insanca davranışlar eksik kalmaz. 72 milletin aynı nazarda görülmesi yüreklerde var oldukça, yıllarca yakılıp yıkılan bir toplumun değerlerinin, öğretilerinin devam ettirilmesi, örnek alınması şaşırtmaz. Kerbela olayı da kısaca şöyle özetlenebilir;
Muaviye ölmeden önce oğlu Yezid’in kendinden sonra halife olmasını halka kabul ettirmiş, Yezid döneminde, halkın inancı değiştirilmeye çalışmış ve zulüm edilmiştir. Yezidin yaptıklarından dolayı büyük rahatsızlık duyan Küfe halkı da, Hz. İmam Hüseyin’e durumu anlatan mektuplar yazarak, kendilerini kurtarmalarını istemiştir. Duruma kayıtsız kalmayan Hz. Hüseyin ve taraftarları sancağı alıp Küfeye doğru hareket etmiş ve Kerbela’da kamp kurmuştur. Yezid’in gönderilen mektuplardan haberdar olmasıyla birlikte, halka yapılan baskı artmış ve İmam’ın yanında yer alacaklarını belirten halk korkudan saf değiştirmiştir. Hz. Hüseyin’in elçisi olarak gönderdiği amcaoğlu da öldürülmüş, taraftarlarıyla birlikte Muharrem ayının ilk günü Kerbela’da esir alınmış, kampın suyolları kesilmiş ve su içmeleri yasaklanmıştır. Kufelilerin ihanetine uğrayan Hz. Hüseyin ve yakınları, çöl sıcağında günlerce su içmeden bitap düşmüş ve savaşmaktan başka çareleri kalmamıştır. Muharrem’in 10. günü Yezid’e biat etmeyi reddeden Hz. Hüseyin’e karşı taraftan ok atılmasıyla çatışma başlamış, az sayıdaki ordusuyla cesurca savaşan Hz. Hüseyin’in,  oğulları, kardeşi, yeğenleri derken tüm yakınları tek tek öldürülmüştür. Yakınlarının öldürülmesine tanıklık eden İmam Hüseyin, 33 mızrak ve 34 kılıç yarası aldıktan sonra Şimr isimli asker tarafından başı kesilerek katledilmiştir. Baskıya, zulme dur deyip, halka hakkı sunmaya çalışan Hz. İmam Hüseyin ve taraftarları Hak yolunda can vermiştir. 
On iki İmam Orucu yapılan bu katliamın matemidir. Tüm ezilen mazlum halklara atfedilir. O günden bugüne, zulüm tükenmemiş çeşitli zaman dilimlerinde kendini göstermiştir. İncinsen de incitme mantığında olan bir kültürün, hoşgörüsü ve bilinçli insanları, kör cahil karanlığı yenmede en büyük güçtür. Oruçlarınız kabul olsun. Hak defterine yazılsın.