Kuşku yok, Demokrasimizi tehdit eden, Tayyip Erdoğan zihniyetidir.

Hazret istemediğine saldırıp, karalarken, demokratik sistemin vazgeçilmez temel unsurlarını hedef alıyor.

Buna halk diliyle “Nalıncı keseri” derler; Malum, nalıncı keseri hep kendisine yontar.

30 Mart seçimlerinde görüldü;

YSK, kararları irdelenince, kolayca, 12 yılda “teslim alınan” kurumlar arasındadır.

30 Mart sonuçları itibarıyla önüne gelen AKP itirazlarının % 70’ini Kabul ederken, CHP itirazlarından sadece % 15 ini kabul etmiş.

Buna rağmen CHP ve muhalefetten hiç biri, YSK’yı ortadan kaldırmayı amaçlamıyor.
Onların eleştirileri, kurulun hatalı/yanlı kararlarıyla hukuku ihlal ettiği, işlevini gerektiği gibi yapmadığı ile sınırlı kalıyor. Önerileri de iyileştirmeye dönük.

İçeride önerilen: “seçimler üzerinde şaibeleri en aza indirecek bir YSK’ya, nasıl varılır” ile sınırlı.

Bu bağlamda, son Mansur Yavaş örneğinde olduğu gibi, konuyu Anayasa Mahkemesine götürüp, Hukuk Devletinde önemli olan “Hak İhlali” bazlı değerlendirme istiyorlar.

AYM Kararından sonra atmayı planladıkları adım da hukuk çerçevesinde: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini düşünmekteler.

Kaldı ki AİHM öncesinde gidilecek AYM, AKP döneminde Türkiye’de hak ihlalleri olağanüstü oranda arttığından, AİHM önerisiyle oluşturulan bir iç hukuk yolu.

Fakat Tayyip bey öfkelenince, hukuk çerçevesi ve nezaket ölçülerini dahi bir yana bırakılıp, kaba bir üslupla, hatta hakaretle kurumları, adeta, düelloya çağırmakta.

“Bay Muktedir” arabası hukuk engeliyle karşılaştığında öfkeden kıpkırmızı olup, başlıyor bağırmaya; Hem de tam bir diktatör zihniyeti içinde;
Yoz, sığ, demode bir demokrasi anlayışı ürünü “çoğunlukçu” anlayışın tezahürüyle;

“Bırakın görevi, çıkarın cübbeyi, soyunun siyasete!”

Kuvvetler Ayrılığı imiş; Hukuk Devleti imiş; Kurumlar ve Kurallar sistemi imiş hak getire.

Hazret bir kere tadını aldı ya “Mağduriyetin”; Sürekli o pozda;

İsterse karşısında aynı dünya görüşünü paylaştığı, AYM Başkanı Haşim Kılıç olsun!

O Anayasa Mahkemesi ki 12 Eylül referandumu sonrasında, kadrosuyla, yetkileriyle, kendi eserleri…
Ve ne var ki hukuk öyle ki, asla Tayyip beyin ölçüsüz, ben merkezci, Makyavelist , tek adamcı kafa yapısıyla uyuşmadığından;
Ya da diğer bir ifade ile Tayyip bey, en hoşgörülüleri bile açığa düşürecek bir hukuk tanımaz olduğundan, AYM dahi, gün geliyor, RTE’nin Anayasa ve Hukuk ihlallerine “Dur” demeye mecbur kalıyor.

İşte o zaman “yandı gülüm keten helva” misali, AYM ve Başkanı Sayın Kılıç da payını alıyor, RTE’nin öfke patlamasından.

Oysa 12 yıllık AKP İktidarının ülkemizi getirdiği durum bir felaket hali; tam bir fecaat!

“Aklımızı başımıza almazsak yok oluruz;

Türk Milleti ve Demokrasisi tarih olmuştur”

Bu çok düşündürücü tespit, HÜRRİYET’te, 11 Nisan Cuma günü Ertuğrul ÖZKÖK’ün.

Okurlarımız, internet üzerinden kolayca erişebilecekleri bu düşündürücü yazıyı mutlaka –okuyanlar da bir kez daha- okumalılar.

Evet, ülkemizde durum, ÖZKÖ’ün isabetle tespitindeki gibi;

Çatışmalı ve gerilimli siyasal ayrışmalar, etnik ve mezhepsel düzlemde sertleşerek sürüyor. Saflar keskinleşmiş halde.

İnsanlar kamplara bölünmüş, kamplaşmalar kemikleşmiş.

Kamplar arasında geçişler yok denecek düzeyde.

Referansı “İslam” olanlar, “Beyt-ül mala el uzatanları”, “Asrın Yolsuzluk ve Rüşvet Skandalını” değerlendirirken hak, hukuk, ahlak ve adaletle değil, mensubiyete göre değerlendirmekte; Hatta “benim hırsızım iyi” diyebilmekteler.

İnsanlarımız siyasi tercihlerinde etnik, dinsel ve mezhepsel, aidiyet duygularına göre hareket etmekte; Hiçbir gerçek bu tutumlarını değiştirmekte yeterli olmamaktadır.

Bu durum “Ulus” olma niteliğinin kaybına acı bir işarettir.

Türkiye hızla “Lübnanlaşmakta”…

Bu ortamda en zararlı zihniyet RTE Zihniyeti, en olmaması gereken O’nun Atatürk’ün koltuğuna oturmasıdır…