Türk edebiyatı nefessiz kaldı,

kaleminin ucu yazmıyor bugünlerde,

sayfaları sarardı,

"İnce Memed" şimdi öksüz.

"Demirciler Çarşısı" şimdi yanıyor için için,

alevler "Sarı Sıcak"ı ısıtamıyor bile !

Çukurova, Toroslar, toprak,

onu çağırıyor...

92 yıl geçmiş, ne zaman geçmiş...

Ezeni, ezileni,kan davasını,sürgüne,sıcağa,

işçiye,ırgatı kim anlatacak...

"Biz cennette büyüdük. Hiç bir kötülük görmedim, anadan, babadan, dededen. 

Şimdi bağırıyorum yine buradan ve Türkiye bunu dinlesin,

Türkiye bilsin, bütün Türkiye desin ki 'Bütün Türkiye Yaşar Kemal'in köyü gibi olsun!' 

dedin, bu topraklara olan sevgini, Çukurova'ya olan aşkını anlattın.

Van’ın fukara bir köyünden çıkıp Çukurova’da, Toroslar’da “söz izlerini” kovalayan,

söylenip de yazılmamışı biriktiren, 

yüz bin insana yetecek kadar çok şey görüp,

dünyaya sığmayan Yaşar Kemal...

Hasta yatağında,

onu anlatmak,onu yazmak o kadar zor ki,

cümleler,harfler utanıyor...

Kağıtlar küsüyor hayata...

"Sen aleviyle yakan bir güneş ki şahane.

Ben ışığa ulaşmaya çalışan bir pervane"

diyen eller hasta.

Kemal Sadık Göğçeli dediler önce ona ,

Osmaniye'nin Gökçedam'dan çıktığında,

Tüm Dünya ona Yaşar Kemal diyordu artık.

Irgatlık,amelebaşılığı,tarla bekçiliği,arzuhalcilik,öğretmenlik,

kütüphanecilik derken, hayatla tanıştı.

Edebiyatta onunla...

"Evrende iki sonsuz doğurgan yaratıcı güç vardır…

Biri İnsan, öbürü Doğa ...

İnsan yaratıcılığını yitirdiği gün,

Doğa yaratıcılığını bitirdiği gün..

Her şey bitecektir..."

diyen sen, 

belki bu topraklar çağırıyor seni,ama,

ama ilk kez duymazdan gel...

Gel ki belki iki satır daha yazar o eller...

Acil şifalar dilerken Adana sana,

Dünyayı senden gelecek bir bakışa hasret bırakma...