Günümüzde sıkça duyduğumuz ve de pek sık kullandığımız bir kavram haline gelen empati, başka bir kimsenin duygularını, içinde bulunduğu durumu ya da davranışlarını ve motivasyonunu anlamaya çalışmak ve bunların tümünü içselleştirmek manasına gelmektedir.

Kağıt üzerinde sözlerle bu sekilde ifade edilen empati kavramının gerçek hayattaki varlığı sorgulandığında ise gerçek manada var olup olmadığı başka bir sorunu gündeme getirmektedir.

Şu halde kendimize sormak gerekir.

Gerçekten empati diye bir şey var mı? Yoksa bu insanlar tarafından uydurulmuş bir şey mi?

Eminim ki bu soruyu sorduğumuz vakit, birçok kişi bu kavramın var olduğundan bahsedecektir. Olmadığını savunanlar da tabi ki…

Ben bu soruyu kendime sorduğumda ve içimde bir şeyleri sorguladığımda bu kavramın içinde bulunulan duruma göre değişiklik gösterdiğini farketmekteyim.

Durumdan duruma değişiklik gösteren bu kavram, bazı durumlarda mevcut iken, bazı durumlarda ise tamamen yoklukları oynamaktadır.

Yani empati kavramı duruma göre hem vardır hem de yoktur.

Bunu anlamak için konuyu bazı örnekler ile açıklamaya çalışalım ve de üzerine düşünelim.

…ya da var olduğunu düşündüğünüz empati kavramını kullanarak empati kuralım.

İlk olarak empati kavramının var olduğu üzerine bir örnekle başlayalım.

Farzedelim ki, yoksul bir ailede yaşıyorsunuz ve her istediğinizi istediğiniz zaman elde edemiyorsunuz.

Bu sebeple bazı sorunlar yaşayıp da, bazı sıkıntılar içine giriyorsunuz.

Etrafınızda sizi anlayabilecek birilerine ihtiyaç duyuyorsunuz.

Ve sizi en iyi anlayabilecek, yani sizinle empati kurabilecek bir kimsenin varlığını aramaya başlıyor gözleriniz.

Ve sizi en iyi anlayabilecek bir kimsenin de sizinle aynı şeyleri yaşamış ve benzer sıkıntılar göğüs germiş bir kimse olması gerekiyor.

Bu kimse de benzer sorunları yaşayıp da, benzer sıkıntılara göğüs gerdiği için siz anlatmaya başladığınızda kendi yaşadıkları gözlerinde canlanacak ve kendisini sizin yerinize koyup da sizi anlaması ve durumunuzu içselleştirmesi daha kolay olacaktır.

Bu sayede sizin duygu ve düşüncelerinizi doğru anlayacak, hissedecektir ve sizi anladığını açık bir şekilde ifade edebilecektir.

Empati kavramı bu gibi durumlarda varlığını ortaya net bir şekilde ortaya koyabilecektir.

İkinci olarak empati kavramının olmadığı birkaç örnekle devam edelim.

Burada birkaç örnek üzerinden yol almaya çalışalım.

Farzedelim ki, bir kimse çok yakın ve çok sevdiği bir kimseyi kaybetmiş ve onu ebedi yolculuğa uğurlamış olsun.

Bu kimse yaşamış olduğu bu olay nedeni ile büyük bir elem yaşayacak ve bu olaya alışması hiç de kolay olmayacaktır.

Bu kimseyi anladığımız göstermek adına yanına gittiğimizde, ona destek olduğumuzda ve onunla birlikte gerekirse gözyaşı döktüğümüzde aslında tamamen onu anladığımızı, kendimizi onun yerine koyduğumuz ve empati kurmuş olduğumuzu söyleyemeyiz.

Çünkü biz oradan çıkıp gittiğimiz vakit, o kimse acılarıyla başbaşa kalacak ve bizler de hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğizdir.

Yani yaşanan bu acıyı orada bulunduğumuz an içinde hissetmiş olacağız ve oradan ayrıldığımızda da bizim için her şey normale dönecektir.

Başka bir örnek verecek olursak eğer, olayı daha iyi bir şekilde kavramış olacağız.

Görme engelli bir kimseyi düşünelim ve empati kavramının var olduğu çerçevede kendimizi o kimsenin yerine koyalım.

O karanlık dünyanın sınırları etrafında gezinmeye çalışalım.

Sizce bu kimsenin her gün, her an yaşamış olduklarına ne kadar dahil edebiliriz ki kendimiz?

Ne kadar anlayabiliriz ki, biz oun ve onun gibi bu tarz sorunlar yaşayan insanları?

Çok detaya girmeye gerek duymadan dahi, bu gibi olaylarda empati kavramının olmadığını çok net bir şekilde söyleyebilriz.

Göründüğü gibi empati kavramı durumdan duruma değişiklik göstermekte ve duruma göre mevcut iken, duruma göre de tamamen yoktur.