Ey sevgili yar,

Ben, gözlerimi hayata senin firdevsi bakışlarında açtım. Seninle bir kez daha geldim dünyaya; bir kez daha çocuk oldum ve şimdi de yeniden büyüyorum bakışlarının sıcaklığında.

Ve hayat, senden öncesi ve senden sonrası olmak üzere ikiye bölünmüş durumda adeta. Bu bölünmüşlük içinde senden öncesi hiç olmamış; senden sonrası ise girebileceğim en doğru yolları barındırıyor içinde. Ve içinde, içimde yürüyorum şimdi, seninle elele.

Ve yürürken görüyorum ki: ‘‘Ben, seni kendime sıratı mustakim olarak belirlemişken kaderin bizlere yazmış olduğu bu yol üzere adımlamış bulunuyorum bu sevgiyi en saf haliyle…’’

Sevginin bu saf halinde ellerini tutarken ellerimi kalbinin üzerine koyup da: ‘‘Ben, inatçı ve ısrarcı birisi değilim ve hiç olmadım da. Lakin bir tek sen konusunda, son derece inatçı ve de ısrarcıyım…’’ sözlerini usulca fısıldadım kulağına.

Ve senin kalbinin üzerindeki ellerime dokunup da gözlerimin içine baktığını ve yanağımın üzerine koca bir öpücük kondurduğunu ve: ‘‘Senin inatçı ve de ısrarcı olacağın tek konu, bir ömür sadece ben olayım…’’ sözlerini sarfettiğini tahayyül ettim bir an.

Bu tahayyül içinde dahi hayat, her defasında bizlere farklı anlamlar yüklüyor ve hayatın kendisi de farklı anlamlara bürünüyordu. Hayat, senden önceleri herkes için sıradan olduğu gibi sıradan iken; şimdilerde ise hayat sıradışı bir hale bürünüp de hayatımın ta kendisi sadece ve sadece sen olmuş bulunmaktasın.

Ve hayat gösterdi ki: ‘‘Benim bu alemde giriftarı olduğum gibi, öte alemde de giriftarı olacağım tek varlık, sadece sensin…’’

Firdevsi bakışları tüm gercekliği ile içerisinde barındıran hayat; tüm düşlerime, düşüncelerime, kalbime ve aklıma ve de ruhuma hükmettiğin gibi sadece senin üzerine kurgulanmış bulunmakta şimdilerde. Ve bu, öyle bir kurgudur ki; işiten, gören ve bilen her mahlukat yitiriverir aklını. Akıllar uçar gider başlardan ve başlar öne eğilir arşlardan. Bir sır yayılır aleme ve koca bir alem kayboluverir bu sır içinde: ‘‘Benimle ilgili bir sırra mı vakıf olmak istiyor benliğin? Bilmelisin ki; bu alemde benimle ilgili sahip olabileceğin tek sır, sadece sensin…’’

Yer göğe yükselmeye başlar hiç işitilmemiş sözler ve yedi kat sema açar bütün kapılarını vakıf olabileceği bu sırra. İşte şimdi, sahip olduğumuz bu sırra, sen gibi herkes vakıf artık. Ve yine tıpkı sen gibi, herkes biliyor bendeki seni.

‘‘Kabrine girdiğim kalbinin içinde bir gün değil, sevginle her gün ölmeye hazır bu gönül…’’

Ölmeye hazır, çünkü senin nefesinle ölmek de başka bir yaşamaktır aslında. Çünkü, her şey zıddında gizlidir. Nasıl ki yokluk, varlığı saklarsa içinde; ölmek de yaşamayı barındırır; yaşamak da ölmeyi… ve ben, seni yokluğunda buldum işte.

‘‘Gelmek de bir gitmektir bazen. Ve sen kalbime dokunup da ‘Git!’ dediğin anda, işte ben, yine sana gelerek bu gitme eylemini hayata geçirmiş bulundum böylelikle. Ve her gelmek ve gitmek arasında kalan yolların hepsi sadece ve sadece sana çıkıyor her defasında. Çünkü, benim gelişlerim de sanadır; gidişlerim de sanadır…’’

Ve ilk andan son ana kadar sana her geliş ve gidişlerim, o kadar çok şey öğretti ki bana, bundan sonraki her geliş ve gidişlerimde de daha çok şey öğretecekler bana: ‘‘Sen bana, sana her defasında ‘Seni çok seviyorum.’ dediğim zaman, çokların aslında ne kadar da az olduğunu öğrettin…’’

Ve sen: ‘‘Kalbim kalbini sevdi yar, gözlerinin kahvesi bahanem oldu.’’ dediğin anda: ‘‘Ben, bir bahaneye kırk yıllık hatır sığdırırım ömrümüze. Ve ömür, bu hatrın her satırına sadece seni yazar durur kalbime…’’ sözleri ile suskunluğumu bozarım sadece seninle, tıpkı ilk andan şu ana gelinceye kadar.

Ey sevgili yar,

İşte sen, firdevsi bakışlarınla karşımdasın.

İşte ben, gözlerimdeki kahvenin kırk yıllık hatrı ile yanındayım.

Ve işte biz, firdevsi bakışlara konan kırk yıllık hatır ile koca bir ömre yürüyoruz. Attığımız her adım bizleri her defasında olduğu gibi bir basamak daha yukarı çıkarıyor. Ve rotamızda belirlediğimiz gibi: ‘‘Bir sonraki günümüz, bir önceki günümüzden hep daha güzel oluyor…’’

Daha güzel oluyor. Çünkü sen, tüm güzelliğinle hem gecelerime parıldayan nur, hem de sabahlarıma Güneş’ten önce doğan ışığımsın. Sen, her an’ıma hükmeden tek yaşam kaynağımsın.

Ve sen bilmelisin ki: ‘‘Ben, seni herkes gibi olup da sonradan sıradanlaşmak için değil; hiçkimseye benzemeyip de kalıplaşmış tüm tezleri çürüteyim diye sevdim ve hala seviyorum ve daima se-ve-ce-ğim…’’

MURAT TAŞ