1998 yılından buyana geçen yıl hariç her yıl düzenli olarak yayımlanan 
ilerleme raporu bu yıl isim değişikliği ile “Türkiye Ülke Raporu” olarak 
açıklandı ve içeresinde ülkemizde yaşanan çok büyük hak, hukuk, 
demokrasi ihlallerine işaret edildi.

AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu hakkındaki görüşlerini “Türkiye 
koca adımlarla, hızla Avrupa’dan uzaklaşmaktadır” diyerek ifade eden 
Adana Barosu Başkanımız Av. Veli Küçük; “AB Komisyonu Türkiye raporu 
içiresinde insan hakları ihlalleri, olağanüstü halde hükümetin olağan 
yasama sürecinde ilerlemesi gereken konuları da kanun hükmünde 
kararnameyle düzenleme yoluna gitmesi, parlamentonun yasama gücü olarak 
anahtar fonksiyonunun kısıtlanması, ülkede kötüye giden siyasi 
sürtüşmeler ışığında mecliste siyasi partilerin diyalog kurma 
alanlarının daralması, 16 Nisan Anayasa Referandumunun olağanüstü 
rejiminde, eşit olmayan mücadele alanı oluşturularak yapılması, 
seçimlerin saygınlığının artması için gereken kuralların altının 
oyulması yönündeki değerlendirmeler ülkemizin içinde bulunduğu karanlık 
ve güvensiz ortamı ifade etmektedir.

Gazeteciler, insan hakları savunucuları, akademisyenler, yazarlar ve 
sosyal medya kullanıcılarına yönelik soruşturmalar, ceza davaları, basın 
kartlarının iptali, çok sayıda medya organının kapatılması ya da 
hükümete yakın kişilerin atanması gibi tespitleri siyasi iktidarın özgür 
toplum, farklı düşünce ve muhalif seslere olan baskı ve sindirme 
politikalarını ortaya koymuştur.” dedi.

“OHAL ZAMAN KAYBETMEDEN KALDIRILMALIDIR”

Baro Başkanımız Av.Veli Küçük; ”İlerleme raporunda yer alan OHAL’in 
zaman kaybetmeden kaldırılması gerektiği düşüncesine katıldığını, 
olağanüstü hal veya sıkıyönetim gibi uygulamaların hak ve özgürlükler 
anlamında hiçbir zaman hukuk devletine ve demokrasiye katkı 
sunamayacağını, 20 Temmuz 2016’da ilan edilen ve ikinci yılına yaklaşan 
olağanüstü halinin birçok temel hak ve özgürlükleri, hukuk devletini, 
katılımcı demokrasiyi zedelediğini, büyük zarar verdiğini” ifade etti.

“FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK TANIMLANDI”

AB Türkiye Raporunda Fetö’nün terör örgütü olarak tanımlanmasının 
doğruluğuna ve yerindeliğine işaret eden Baro Başkanımız Av.Veli Küçük; 
“Fetö bir terör örgütüdür, AB, ABD ve tüm dünyanın bu durumu kabul 
ederek ülkemizin darbe girişimi ile ilgili mücadelesine destek vermesi, 
suçluların bulunması ve suçla mücadelede ortak hareket etmesi, tüm 
dünyada olması gerektiği gibi ülkemizin de hukuk devleti ve demokrasi 
ilerlemesine katkı sunması gereklidir.” dedi.

“ÜLKEMİZ HIZLA AVRUPA’DAN UZAKLAŞMAKTADIR”

Türkiye’nin Kopenhag kriterlerinde “ciddi gerileme” kaydettiği 
belirtilen raporda özellikle hukuk devleti ilkelerinin uygulanmasında 
olumsuzluklar olduğu ve Türkiye'nin AB yolundan uzaklaştığı tespiti yer 
almaktadır. Türkiye’nin dev adımlarla AB’den uzaklaştığı belirtilen 
raporda, Komisyon Türkiye’den gelecek yıla kadar hapisteki tüm tutuklu 
yargılanan gazetecileri serbest bırakmasını isterken, yeni sistem için 
yapılacak uyum yasalarında da güçler ayrılığının sağlanmasını istedi. 
Raporda Cumhuriyet’e karşı davanın hala sürdüğü belirtildi.

Adana Baro Başkanımız Av. Veli Küçük, hazırlanan rapora ilişkin şu 
ifadelere yer verdi; “Avrupa Birliği 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan 
Roma Antlaşması'yla Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında doğdu. Türkiye 
1959 yılında bu topluluğun bir parçası olmak için başvuruda bulundu. 59 
yıl aradan sonra siyasi iktidarın kendisinden olmayan bütün kesimlere 
yönelik yaptığı baskı, sindirme, tutuklama, kayyım atamaları, OHAL 
kapsamında çıkarttığı KHK’larla insan hakları, temel hak ve özgürlükler, 
adil yargılanma hakkının ortadan kaldırılması, doğal yargıç ilkesinin, 
masumiyet karinesinin yok sayılması ve savunma mesleğinin ifasının her 
geçen gün zorlaştırılması, milletvekillerinin tutuklanması, belediyelere 
kayyum atamaları, Türkiye’nin dünyada en fazla tutuklu gazetecilerin 
bulunduğu ülke olması ve son zamanlarda AB’ye yönelik meydan okur gibi 
uzlaşmadan uzak açıklamalar sonucu bugünkü karanlık bir tablo ortaya 
çıkmıştır.

“MECLİS DEVRE DIŞI BIRAKILDI”

"Ülkemizin geçmişten bugüne gelen sürecinde, demokrasinin kural ve 
kurumlarıyla kökleşmesi, örgütlü topluma geçilmesi, şiddete dönüşmeyen 
her türlü düşüncenin örgütlenebilmesi yolunda atılan adımlar ara 
rejimler ve darbelerle kesintiye uğramıştır. Bugüne baktığımızda 
ülkemiz, ileri demokrasi (!) adı altında millet iradesinin tecelli 
edildiği TBMM devre dışı bırakılıp OHAL ve KHK’ lar anlayışıyla 
yönetilmesi ülkemiz demokrasisi ve hukuk devleti adına üzüntü ve kaygı 
vericidir.

Demokratik cumhuriyet yerine, ülkenin rejimini değiştirecek, tek adamlık 
ve totaliter yönetim anlayışı hakim kılınmaya çalışılmaktadır. Anayasaya 
göre Milletimizin ve Türkiye Cumhuriyetinin birliğini, 80 milyon 
yurttaşımızın tamamını temsil edip, devlet organlarının düzenli ve 
uyumlu çalışmasını Anayasanın uygulanmasını gözetmesi gereken 
Cumhurbaşkanlığı makamı, daha önce mensubu olduğu siyasi partiye resmen 
bağlanarak partili olmuştur.

“ULUSAL EGEMENLİĞİMİZ TEK BİR ADAMA DEVREDİLDİ”

Böyle bir uygulama siyasi partilerin ve anlayışların üzerinde, toplumun 
tamamını temsil ederek kucaklaması gereken partiler üstü 
Cumhurbaşkanlığı anlayışını yok edilerek ulusal egemenliğimiz tek bir 
adama devredilmiştir. Cumhurbaşkanının partili olmadığı dönemde dahi 
tarafsızlık yemini ettiği Anayasaya uygun davranmadığı görüldüğünde, 
partili olması halinde partizan anlayışını artırarak devam ettireceği, 
derleyen, toparlayan, birleştiren anlayış yerine, ayrıştıran ve 
ötekileştiren anlayışın tüm uygulamalarını sergilemektedir. Ülkemize 
özgü dünyada örneği olmayan bu sistem sayesinde bütün güçler partili 
olan tek adamda toplanmıştır. Böyle bir sistem ve anlayış ülkemiz 
demokrasi geleneğine uymadığı gibi, içerisinde denge, denetleme ve 
kontrol unsurları taşımadığı için tehlikeli ve kaygı vericidir.”

“SAYGI DUYULMASINI İSTİYORSAK, FARKLI SESLERE SAYGI DUYULMALIDIR”
“Dünya’nın bize saygı göstermesini istiyorsak, önce bizim kendi 
içimizdeki farklı seslere ve muhalif düşüncelere saygı göstermemiz 
gerekmektedir. Türkiye ne yazık ki hızla ve koca adımlarla Avrupa’dan 
uzaklaşmaktadır. Avrupa’nın bir parçası olan ülkemiz, demokrasisini 
geliştirerek ilişkilerimizi ileriye taşımalıdır.

AB Türkiye Raporunda yer alan tespitler, değerlendirmeler ve öneriler 
siyasi iktidar tarafından aklıselim bir şekilde değerlendirilerek, 
ülkemizin ve demokrasimizin çağdaş ülkeler standardına ulaştırılması 
yolunda adımlar atılmalı, hak ve özgürlüklerin kullanılması sağlanmalı, 
yargıda kadrolaşma anlayışından vazgeçilerek liyakat esasına dayalı 
yargı bağımsızlığı oluşturulmalı, şeffaf ve denetlenebilir devlet 
yönetimi ile yurttaşın devlete ve adalete olan güveni yeniden tesis 
edilmeli, büyüyen, gelişen dünyada tüm ülkeler ile iyi ilişkiler 
kurulmalıdır.

Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de, batıya yönelmesinin 
temelinde çağdaş uygarlık düzeyi vardır. Batı’ya rağmen batılılaşma 
amacında kendi değerleri ve kurumları ile çağdaş uygarlık düzeyine 
ulaşmış bir Türkiye vardır.
Kamuoyuna saygıyla sunarım “