Muzaffer Yüksel son olarak Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığında çalışanların sesi oldu. Yüksel açıklamasında şu görüşlere yer verdi;
"Çocuk, Kadın, Engelli, Yaşlı, Yoksul kişi ve ailelere yönelik hizmet sunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında çalışan emekçiler, görevlerini insan hak ve onurunu temel alan bir yaklaşımla yerine getirir.  Karmaşıklaşan ve gittikçe de zorlaşan yaşam şartları karşısında bireyler fiziksel ve ekonomik sorunların yanı sıra ruhsal olarak da zorlanmakta, tüm alanlarda  hizmet alan ve hizmet verenlerin sorunları da buna paralel olarak artmaktadır.
Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurum  ve kuruluşlarında, sağlık ve sosyal hizmet kolunda çalışanların mali ve sosyal hakları ile ilgili sorunlar giderek artmakta, buna karşılık yetkili sendika ve konfederasyonun kamu işveren kurulu ile Ağustos 2017’de imzalamış olduğu 2018-2019 yıllarına ait toplu sözleşme mutabakat metni, sorunları çözmekten uzak bir yaklaşım sergilemiştir.
Sendikamızın tespit ettiği çeşitli mali ve sosyal haklar ile ilgili taleplerimiz şunlardır:                                                                                                                           
1. Sendikamızın çalışanlarla ile ilgili yıllardır dile getirdiği mali ve sosyal hak taleplerine bir çözüm getirilmemiştir. Bu kapsamda
a) Bakanlığın Kurum ve kuruluşlarında çalışan meslek elemanlarının meslek tanımlarının sendikalar ve meslek örgütleri ile birlikte yapılacak ortak çalışma sonucunda yeniden belirlenmesi, sosyal çalışma görevlisi adı altındaki tanımlamanın kaldırılarak çalışanların unvanlarına  uygun düzenlemeler yapılmalıdır.
b) Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının tamamının ağır ve yıpratıcı işlerde çalıştığı kabul edilerek fiili hizmet süresi zammından yararlandırılmasının sağlanmalı, yıpranma payı verilmeli.  bu konuda sendikalar ve meslek örgütleri ile ortak çalışma yapılmalıdır.
c) Kurum ve kuruluşlarda personel yetersizliği yıllardır devam eden en önemli sorunların başında yer almaktadır. Bu sorunun giderilerek kadrolu çalışma yolu ile personel istihdamı sağlanmalıdır. Taşeronlaşma gibi güvencesiz, sözleşmeli çalışmalara son verilmelidir. Çalıştırılan taşeron işçiler kadroya geçirilmelidir.
d) Atama ve nakil yönetmeliğinin naklen atama ve mazeret tayinlerinde aleyhteki düzenlemelerin kaldırılması için ortak çalışma yürütülmelidir
e) Bakanlığımızda görev yapan meslek grupları ile diğer bakanlıklarda aynı veya benzer işi yapan meslek grupları arasında ücret adaletsizliği bulunmaktadır. Bu adaletsizlikler giderilmelidir
f) Yıllardır savunduğumuz sosyal hizmet tazminatının çıkarılması için sendika ve meslek örgütleri ile ortak çalışma yapılmalıdır,
g) Bakanlığımızda görev yapan öğretmenlere ayrım yapmadan tümü öğretime hazırlık ödeneğinden yararlandırılmalıdır, kurumlar da ve kuruluşlar da çalışanlar arasın da fark olmamalı
h) 5395 sayılı kanun gereği ödenen ücretler, belli bir standarda bağlanarak miktarları arttırılmalıdır.
ı) Evde hizmet veren sosyal hizmet çalışanlarının, çalışan güvenliğinin sağlanması için gerekli tedbirler alınmalı, tükenmişlik sendromunun yaşanmaması için çalışanları motive edici ve teşvik edici ikramiye uygulamasına geçilmelidir.
i) Bakanlığımızın 183 nolu İLO’nun annelik koruma sözleşmesini tanıması ve uygulamaya koyması için girişimlerde bulunulmalı ve bu sözleşme uyarınca iç hukukta gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
j) Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı kadın/erkek çalışanlar arasında ayrımcılık yapılmaması ve farklı cinsel kimliği bulunan bireylerin ayrımcılığa uğramaması için talepler konusunda sendikamızın görüşlerinin alınmasını özellikle ifade etmek istiyoruz.
k) Meslekte yükselme  de liyakata bakılmalı sınav yapmaktan vazgeçilmelidir                                                                                                                                    
                Sendikamızın çalışanlarla birlikte oluşturduğu TİS talepleri oldukça önemli taleplerdir. 4688 sayılı kanunun anti demokratik yapısı nedeni ile yetkili sendika dışındaki sendikaların önerileri maalesef TİS masasında tartışılmamıştır. Oysa Bakanlığımızın yılda bir kez dahi olsa örgütlü sendika temsilcileri ile danışma toplantıları düzenleyerek çalışan sorunlarının tespiti ve giderilmesine dönük adım atması gerektiğini özellikle belirtmek istiyoruz.     AKP yoksulluğu sürdürme yoksullaştırılan emekçileri iktidara bağımlı hale getirerek   sosyal yardıma muhtaç tutmaktadır. Oysa sosyal hizmet bir haktır, lütuf, sadaka veya yardım değildir. Yardımlar hakkaniyetle dağıtılmamaktadır.
            Aile Ve Sosyal Politikalar  Bakanlığı, çocuk alanını sözleşmelerle, protokollerle teslim etmek istediği dini cemaat ve vakıflardan vazgeçmelidir. Tüm sorumluluğu bakanlık kendisi yüklenmelidir. Böylesine hassas bir alan; özel alana, cemaat veya dini yapılara bırakılmamalıdır. Sosyal   hizmet çalışanlarının maaşı oldukça düşüktür. En düşük ücret yoksulluk sınırı üzerinde olmalıdır.  2018 yılı ilk 6 ayı toplu sözleşme zammı %4, enflasyon farkı ile %5.69 olarak belirlenmiştir. Oysa TUİK’in verilerine göre enflasyon  %11.92 iken, halkın enflasyon artışı %25-%35 arasındadır. Enflasyon zammı ödenmelidir  Çalışırken ve emeklilikte insanca yaşayacak bir ücret ve  sosyal hizmet tazminatı verilmeli, vergi dilimi aylık %15’te sabitlenmelidir.
            Ayrıca kadına yönelik; sakatlanma ve ölümle sonuçlanan şiddette, erkek ve kız çocuklarına yönelik; dini nikahla evlendirmelerle, gebelikle, doğumla ve ölümle sonuçlanan cinsel istismarlarda artış yaşandığı görülmektedir. Adeta kadın ve çocuklara karşı kanlı bir savaş açılmış gibi olaylar yaşanmaktadır. Bu durumun önlenmesi için, her ne kadar yasalar düzenlenmiş olsa da mevcut iktidarın kadın ve çocukların korunması gibi bir derdinin bulunmadığını İstanbul Küçükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi olayında yaşananlar gibi uygulamalarıyla tanık olmaktayız. Söz konusu Hastaneye son 5 ayda yaşları 18’in altında 250 hamile çocuğun başvurduğu, yasalara göre çocukların durumunun polise bildirilmesi zorunlu olduğu halde bu çocuklardan 115’inin hastane tarafından bildirimlerin yapılmadığı ve bildirimi yapılmayan bu çocukların 38’inin 15 yaşından önce hamile kaldığı; 39’unun ise Suriyeli çocuklar olduğu, bildirimler yapılmayarak istismarın üzerinin örtülmek istendiği ortaya çıkmıştır.
            Her gün bir yurttan, okuldan, kurstan, hastaneden, yuvadan, mahalleden çocuk istismarı haberleri duymak istemiyoruz. Her gün her evden, sokaktan, kaldırımdan kadın ölüm haberlerini duymak istemiyoruz.
Türkiye'nin her yerinde ortaya çıkan çığlığa ses veriyoruz. Bakanlığımız ve İlgili kurumlar görevini yerine getirinceye kadar çocukların/kadınların çıkaramadığı SES olacağız"