Şöyle uzun uzun bir bakıyorlar. Acımakla tiksinmişlik arasında duruyorlar. Derinliklerine inmeden, adını sormadan, gözlerinin rengini görmeden, sesini duymadan, belki hayran kalacakları sohbetini dinlemeden, samimiyetsizce acıyarak bakıyorlar. Ne gözlerde yaş, ne dertleriyle yalnız bir baş bırakıyorlar. Darmadağın ediyorlar tüm duyguları, hücreleri sürgünde bir beden gibi. Her şeye rağmen, direnç akar gözlerinden. Her damlada, adaletsiz dünyanın düzenine küfrederek. Kimse kendisinin ne ve nasıl olduğuna bakmadan yapar bunları, isteyerek. Lafa gelse, sorsan hepsi engelli dostudur. Asıl engelli; içlerinde birikmiş ve her konuda önyargılı davranan, tabulaşmış, küçüklükten almış oldukları zehirli duygular ve düşüncelerdir. Engelli; sorgulamadan her önüne konandan yalanan, gerçeğin ve doğrunun değil, güçlünün yanında yer almak için kendini parçalayanlardır.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemiz nüfusunun %12.29’u yani, yaklaşık 9 milyon kişi engelli durumdadır. Bu kadar fazla nüfusa sahip engelli bireylerin; sosyal, kültürel ve ekonomik yaşam içerisinde yer almaları ile ilgili, ters bir orantı vardır. Bu yaşam alanlarına erişmemeleri, dahil olmamaları konusunda önlerine, mevcut engelleri dışında yeni engeller çıkarılmaktadır. Rakamsal veriler nüfus bazında yüksek olmasına rağmen; sosyal, kültürel ve ekonomik yaşam içerisinde kabul görüle bilirlik, getireceği ya da vereceği oy potansiyelinin gerisinde kalmaktadır.
Siyasiler oy potansiyeli olarak gördükleri engellileri, kutlanacak neyi olduğunu anlayamadığım; “dünya engelliler günü” ve “engelliler haftası” süresince, çeşitli etkinliklerle eğlendirip, avutunca halı altına süpürülen sorunlar ortadan kalkmış olmuyor. Sorunlar apaçık ortada ve suratımıza bir tokat gibi çarpmaya devam ediyor. Bu nedenle; tutacaksın kolundan bir belediye başkanını ve tekerlekli sandalyeye oturtacaksın. Otur ve yönettiğin ilde, ilçede nereden nereye kadar gidebiliyorsun hep beraber görelim. Görelim ki sıcak koltuğundan anlayamadığın engelli yurttaşların sorunlarını, neler yaşadığını, kapasiten yeterse azda olsa anlayabilesin diyeceksin. Anlarlar mı!
Toplumumuzun empati yeteneğinin çok zayıf olduğunu düşünüyorum. Sadece engellileri anlama açısından değil, her konuda empati yapamadığını görebilmekteyiz. Bizde her şey laftadır. Toplumda engellilere yönelik samimiyetsiz bir acıma duygusu vardır. Onlar engelli dostu geçinir fakat yaşam içerisinde kendilerinden farklı olan birini gördüklerinde ise yalancı dostlukları ortaya çıkar. Onlara göre en iyi engelli, göze görünmeyen yani evinden çıkmayan engellidir. Bunu da engelliye “bu halinle dışarda ne işin var” gibi laflarla pervasızca söylemekten kaçınmazlar. Bir kısmı; çeşitli sivil toplum kuruluşları aracılığıyla engelliler adına çalışma yürüttüğünü, onlara hizmet ettiğini söylese de, büyük çoğunluk suistimalin ötesine gidememiştir.  Engellinin elini dahi tutmaktan imtina eden, süslü püslü hanımların, beylerin engellilere hizmet etmeye çalıştıklarını söylemeleri, kendi vicdanlarını rahatlatmaktan başka bir şey değildir.
‘Hepimiz bir engelli adayıyız’ gibi, saçma ve olasılık içeren cümlelerle başlayan “normal” insanların sohbetleri, bilinçsizlik ve kendini düşünme mantığıdır.
Oysaki beklentisiz ya da amaçsız değildir engelliler. Sadece farklı düşünen ve farklılıkları olan insanlardır. Bir yandan fiziksel engelleri aşmaya çalışırken, bir yandan kalıplaşmış önyargıları parçalamaya gayret ederler. Onlar; farklılıkları ile paralel olarak muhalif bir tavra sahiptirler. Her koşulda duygularını, düşüncelerini imkanları ölçüsünde dile getirmekten çekinmezler. Korkusuzdurlar. Direnmeyi “normal” insanlardan daha iyi bilirler. Diyeceğim o ki, engellilerden öğreneceğiniz çok şey var…