Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013 yılı faaliyet raporuna göre Türkiye’de faal 78 siyasi parti bulunuyor.

Kumar oynatmak için kurulanı çıkardığımızda geriye 77 kalıyor.

Bu partilerden kaçının adını biliyorsunuz?

AKP, CHP, MHP, HDP, Demokrat Parti, Saadet Partisi, BBP…

Başka aklınıza gelen var mı?

Yani iki elin parmaklarını geçmeyecek kadarından haberdarız.

Ya diğerleri nerede?

Bilmiyoruz.

Gelelim işin diğer yüzüne…

Yukarıda sayabildiklerimizden 12 yıldır tek başına iktidarda olan AKP’yi bir yana, diğerlerini de diğer yana koyabiliriz.

Çünkü Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir seçimde 10’a yakın siyasi partinin desteklediği bir aday Pazar günü seçim kaybetti.

Yaşanan mağlubiyet daha doğrusu hezimet, bu partilerin kitlelere hitap edemeyen partiler olduğunu açıkça göstermiştir.

Bu hezimet aynı zamanda TBMM’deki muhalefet partilerinden CHP ve MHP’nin erimeye devam ettiğini bir kez daha göstermiştir.

Bugün sorgulanması gereken ise Türkiye tarihinde köklü geçmişe sahip olan bu partilerin neden kitlelere hitap edemediğidir.

Bu sorunun yanıtı aslında açık bir şekilde gözümüzün önünde duruyor.

Çünkü 12 yıllık iktidarında gösterdi ki AKP dışında hiçbir siyasi parti toplumun genetik kodlarını çözememiştir.

Çözemediği için anlayamadığı toplumdan kopan, toplumun değerlerine yabancılaşan partilerin tarihe karışması kaçınılmaz sondur.

Köklü siyasi geçmişleri olan CHP’nin de MHP’nin yenilemeye ihtiyacı olduğu ortada.

Yenilenme hem kadrolarda hem de anlayışta gerçekleşmelidir.

İdealist, enerjik, dünyaya, teknolojiye açık gençleri kadrolarında barındırmayan, halkın siyaset kurumuna bakışını analiz edemeyen, toplumun hassasiyetlerini görmezden gelen, akılcı, gerçekçi ve insancıl politikalar üretmeyen partilerin artık başarılı olma şansı kalmadı.

Bugün partileri rant aracı olarak gören sözde siyasetçilerin sayısı halka hizmet için siyaset yapanlardan fazlaysa siyasi partilerde modası geçmiş anlayışlar hakim olduğu içindir.

Siyasi partilerin özüne dönmesi ve bünyelerindeki rantiyecilerden kurtulması hem partilerin devamlılığı hem de ülkenin geleceği için zorunluluktur.

Halkın içinden gelen, halktan kopmayan, halkın sorunlarını ve bu sorunların çözüm yollarını iyi bilen, halkın dilinden anlayıp onların dilini konuşabilen, ötekileştirmeyen, memleket sevdalısı yurtsever siyasetçilere ihtiyacı var.

Hezimetlerden beslenen siyasi parti yöneticilerinin artık kenara çekilmesi gerek.

Parti tüzükleri başarısız yöneticilerin görevinde kalmasını engelleyecek şekilde yeniden düzenlenmeli.

Sözün özü, omurgasını kaybeden siyaset kurumuna yeni bir omurga oluşturmadan Türkiye’de hiçbir şey değişmez.