İktisat terimini çoğumuz ekonomik bir terim olarak duyduk, böyle kullandık ve de hala böyle kullanmaya devam ediyoruz çoğu zaman…

Oysaki iktisat terimi, sadece ekonomiye uyarlanacak ve de uygulanacak bir terim değildir…

İktisat terimini günlük hayatımızda birçok şeye uyarlamak ve de uygulamak mümkündür…

İktisat kavramı, ekonomik anlamda kaynakların kıt, ihtiyaçların ise sınırsız olduğunu söyler…

O halde sormak gerekir: “İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar bu kadar kıt iken iktisadın zıddı olan israf neden bu kadar yaygın?”

Olaya başka bir açıdan bakıp burada bir yanlışlama yapmak gerekirse, o da, ihtiyaçların sınırsız, kaynakların da kıt olmadığı durumudur…

Teoride durum bu iken, gerçek yaşamda aksi yönde gelişen başka bir durum mevcuttur…

Teoride ihtiyaçlar sınırsız iken, gerçek yaşamda ihtiyaçlar bir kimsenin geliriyle sınırlı kalıp sonsuz olamamaktadır çoğu zaman…

İktisaden kaynaklar kıt gösterilirken, aslında kaynaklar anlatıldığı bu şekilde kıt değildir…

Bilinen bir gerçektir ki, ekonominin çarklarının dönmesinde en büyük etken enerjidir ve de tabiat bu konuda yeterince cömerttir…

Bu duruma verilebilecek en güzel örnek yenilenebilir enerjidir…

Yenilenebilir enerji, doğanın kendi evrimi içinde varlığını her zaman sürdürebilen enerji kaynağıdır…

Bunlar; su enerjisi, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve jeotermal enerji gibi doğal kaynaklardan oluşan, kendini yenileyen ve de doğayı kirletmeyen enerji kaynaklarıdır…

Başka örneklere bakacak olursak eğer, karşımıza denizdeki dalga, med-cezir (gel-git), çöpten sağlanan metan gazı, kanalizasyon ısısından ısınma ve elektrik üretimi, fosil yakıtlar ve benzeri gibi kaynaklar çıkar…

Kaynakların anlatıldığı gibi kıt olmadığı ve de ihtiyaçların sınırlı kaldığı şu fani dünyada, sınırsız olan kaynakların dahi sınırlı ihtiyaçları karşılayamaması durumu, bugün için ciddi bir sorun iken; gelecek açısından bir yıkım olarak adlandırılabilir…

Bu durumda, kaynaklar sınırsız ve ihtiyaçlar sınırlı iken dünyada mevcut bulunan kaynakların büyük bir kısmının dünya nüfusunun küçük bir kesimi tarafından tüketilip, mevcut kaynakların küçük bir kısmının ise dünya nüfusunun büyük bir kesimi tarafından bölüşülmeye çalışılması, iktisat teriminin neden böyle yorumlandığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır…

Oysaki kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in A’raf Suresi’nin 31. ayeti: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz…” der.

Bu ayet, o kadar açık ki, başka söze yer bırakmıyor adeta…

Günümüz insanının tüketimde bu denli çılgınlaşıp iktisadın zıddı olan israfın bu denli yaygınlık kazanması, iktisat terimine böyle bir tanımın yapılmasına bir gerekçe oluşturmaktadır adeta…

Oysaki israf ve cimrilik, bir düşüklüğü temsil ederken; iktisatlı davranmak da faziletli ve erdemli olmayı yansıtır.

Nasıl ki israf, dengesiz bir şekilde harcamak, saçıp savurmak, belli bir amacı olmadan veya gayrimeşru bir gaye için harcama yapmak, meşru bir durumda harcanması gerekenden fazlasını harcamak, bir nevi haddi aşmak anlamlarına gelirken; cimrilik ise, ihtiyaçları karşılamak için yeterince harcama yapmamak, kaynakları saklamak ya da kaynağın kullanılması gereken yolda kullanmaktan kaçınmak anlamlarına gelmektedir…

İşte harcamalarda israf ile cimrilik arasında orta bir yol benimsemek ise, iktisat olarak adlandırılır…

Yani iktisat, ne cimri olmayı gerektirir ne de gereğinden fazla harcayıp israf etmeyi…

İktisatlı olmak dışında bir davranış sergilenmesi durumunda ise, ne gibi bir netice ile karşılaşılacağını İsra Suresi’nin 29. Ayeti şu şekilde açıklamaktadır: “Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın.”

Görüldüğü gibi ihtiyaçların yerini sınırsız diye adlandırılan istekler alırsa eğer, fertler olması gerektiği gibi, iktisatlı bir hayat yaşamaktan uzaklaşırlar…

Ve insanlar, günümüzde yaygınlaştığı şekilde iktisadın zıddı olan israfa sürüklenirler…

Bunun neticesinde dünyada adaletsizlikler yaygınlaşır ve de sağlanmak istenen düzen hep sözde kalıp bir türlü sağlanamaz…

Birileri gereğinden fazla tüketirken, birileri de birçok şeyden hep mahrum kalır…

Oysaki “Azı karar, çoğu zarar.” sözü, boşuna söylenmiş bir söz değildir…

Bu paralelde, İbni Sina tıp bilimiyle ilgili olarak şöyle der: “Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir.”

İşte İbni Sina’nın bu sözü de her alanda iktisatlı davranmanın ve aşırı tüketmemenin erdemini en güzel haliyle vurguluyor…

MURAT TAŞ

İsra/29- Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın.