Cumartesi günkü yağmur ve rüzgarın ardından objektiflere yansıyan görüntüler gösterdi ki ne Adana ne de diğer iller olarak afetlere karşı hazır değiliz.

Yinelemekte yarar var; çünkü balık hafızalı bir toplumuz:

Yağmur, rüzgar, deprem gibi doğa olaylarını afete dönüştüren insanın ta kendisidir.

Dünya var olduğundan bu yana gerçekleşen doğa olayları bundan sonra da gerçekleşmeye devam edecek.

Çünkü bu doğa olayları dünyaya yaşam veriyor.

Bu nedenle insanlık doğayla barışmalı, doğayı yok saymamalı.

İnsanlık bu olayların her zaman gerçekleşeceği gerçeğini hiçbir zaman göz ardı etmemeli.

Geldiğimiz noktada dünyanın, ülkemizin ve kentimizin doğayla barışık olduğunu ne yazık ki söylememiz mümkün değil.

Adeta doğanın dengesini bozmak için var gücümüzle çalışıyoruz.

Dere yataklarına kentsel dönüşüm adı altında konutlar dikip onlarca kişinin yaşamını yitirmesine neden oluyoruz.

Çıkarılan yasa ve yönetmelikleri hiçe sayıp uygun olmayan zeminlerin üstüne, malzemeden çalarak, mühendislik hizmeti almadan diktiğimiz binaları beton tabutlara dönüştürmeye devam ediyoruz.

Havayı, suları kirletmekte hiçbir sakınca görmeyip doğayı, dolayısıyla yaşamı yok etmeyi marifet sayıyoruz.

Üzerinde yaşadığımız dünya gezegeni insanoğluna yaşaması için ihtiyacı olan her şeyi adeta altın bir tepside sunuyor ama insanoğlu doğayla uyum içinde yaşamak yerine açgözlü davranıp doğayı yok etmeye çalışıyor.

Doğanın bu açgözlülüğe yanıtı ise çok acı oluyor.

5 dakikalık yağmur ve rüzgarda bile seller meydana geliyor, yollar çöküyor, insanlar ve hayvanlar ölüyor.

Gelişmiş ülkelerde 8 büyüklüğündeki depremler bile sıradanlaşırken, ülkemizde 5 şiddetindeki bir depremde dahi yüzlerce insanımız yıkılan binaların altında feci şekilde can veriyor.

Ne yazık ki insanlık doğaya karşı gelerek dünyanın geleceğini yok ettiğinin farkında bile değil.

Doğayla barışmak, doğayla uyumlu yaşamak gerektiğinin farkına ne zaman varacağız?

Kentimiz, ülkemiz, dünyamız yok olduktan sonra mı?