Üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen, Sivas katliamının hissettirdiği duygular azalmadan yerli yerinde duruyor. Açıkçası yeni duygular eklenerek bir çığ gibi büyüyor. 22 yıl önce yaktığınız canların acısı ve ateşi hala yanıyor yüreğimde. Yüreğim öylesine hırçın, öfkem o kadar bıçkın ki… Bu ülkede yakılmaktan, vurulmaktan, yok edilmeye çalışılmaktan bıktık artık. Söylediğiniz saçma sapan laflardan, sapıklığınızı üzerimize atmaya çalışmanızdan, din sömürüsü yapmanızdan, kahpece tarzınızdan bıktık artık.

1988 yılından itibaren Sivas’ın Banaz köyünde kutlanmaya başlayan Pir Sultan Abdal şenlikleri, 1993 yılında ilk kez 2 gün Sivas merkezde, sonrasında ise 2 gün Banaz’da devam etmek üzere planlanmış. Katliamdan kurtulanların anlattıklarına göre gelişen süreci tekrar hatırlamakta fayda var diye düşünüyorum. Şenliğin ilk gün Aziz Nesin bir konuşma yapmış ve gün içerisinde şehirde Aziz Nesin aleyhine bir bildiri dağıtıldığından haberdar olunmuş. Dağıtılan bildiride Aziz Nesin’e hakaretler içeren ve burada olmaması gerektiği ile ilgili cümleler yer aldığı görülmüş. Daha sonra, Nesin'in konuşması ertesi gün, yerel gazetelerde tahrik edici şekilde yorumlara ve eleştirilere de konu olmuş. 2 Temmuz Cuma sabahı şenliğe katılan yazar ve şairler, Buruciye Medresesi'nde kitaplarını imzalamaya başladıklarında, herhangi bir sorun yokmuş. Aziz Nesin’in bir gün önce yaptığı konuşmayla alakalı, yerel gazetelerde insanları galeyana getirecek tarzda yorumlar yapılmış. Kendisiyle röportaj yapan iha muhabirine de, gazetelerin yaptığı tahrikten yakındığı gözlenmiştir.  İmza programı devam ederken zaman zaman Nesin’e sözlü sataşmalar ve saldırılar gerçekleşmiştir. Kentte oluşan gerginlik üzerine, Aziz Nesin kendisini koruyan polisler tarafından konakladığı Madımak oteline götürülmüş. Cuma namazı için gelen cemaatse şenliklerin yapıldığı medresenin hemen yanında toplanmıştır. Şenliklerin devam etmesi, olayı ateşlemeye çalışanlar tarafından ezan sesi bastırılıyor diye dilden dile aktarılarak, gerginliğin artması sağlanmış. Namaz sonrası farklı camilerden çıkanlar birleşmiş, sloganlar atarak önce hükümet konağına, sonra ise o an içerde Arif Sağ konserinin olduğu kültür merkezine saldırmışlar. İçerdekilerin cevap vermesi üzerine, yetersiz olan emniyet güçleri nedeniyle iki grup karşı karşıya getirilmiştir. Kültür merkezi önündekilerle gazanız mübarek olsun diyerek konuşma yapan yobaz belediye başkanından sonra, kalabalık dağılmaya yüz tutmuştur. Dağılan insanlar birileri tarafından tekrardan çevrilerek Madımak Oteline yönlendirilmiştir. İçişleri bakanı valiyi, belediye başkanını arasa da bilerek ölümlerin gerçekleşmesine katkı sunacak bir umursamazlık sergilenmiştir. Şeriat isteyen yobazların engellenmesinde emniyet ve askeri güçler ellerinden gelenleri yapmamıştır. Ve 37 can 20. Yüzyıl Türkiye’sinde diri diri yakılmıştır.

Alevi toplumu bu ülkede defalarca katliama uğradığından, yakılıp, yıkıldığından yobaz gericilerin, yani şeytandan beterlerin neler yapabileceğini tahmin edebiliyordu. Olaydan kurtulanlardan birinin açıklamasına göre; bu gerici güruhun diri diri insan yakma potansiyeli olduğunu bilen oteldeki aleviler, otelin ateşe verilmesi ve yangın çıkarılması durumunda su gerektiğinden, buldukları kaplara su doldurmuşlardır. Fakat insan yakmak için yakılan bu ateş kısa sürede yayılmış ve içeriden müdahale edilecek boyutları ilk dakikalarda aşmıştır. Dışarıdan otele doğru atılan taşlar ve tekbir sesleri! İnsan sormadan edemiyor, hangi kitapta var diri diri insan yakmak. Bu insan kılığındaki şeytandan beterlerin; Pir Sultanın dergahında yetişen ve daha sonra Piri asan Hızır paşadan ne farkı vardı?  Yavuz sultan selimden, Çorumdaki, Maraş’taki alevi katliamını yapanlardan ne farkı vardı? Günümüzde sokak ortasında çoluk çocuk demeden gaz fişeğiyle, silahla hedef alıp öldüren, katil insan azmanlarından, bu emirleri verenlerden farkı ne yazık ki yoktur. Dava sürecinin zaman aşımına uğramasına “hayırlı olsun” demek, bu katliamın yapılmasına neden olan azmanların yaptıklarını onaylamaktan başka bir şey değildir. Ha o katliam günü katliama ortak olmuşsunuz ve diri diri insan yakmışsınız, ha sonrasında bu azmanları sahiplenmiş ve yaşamlarının ceza almadan sürmesine katkı sunmuşsunuz. İkisi arasında zerre fark yoktur bana göre. Pir’in dediği gibi;

 

Ben Musa’yım sen Firavun

İkrarsız Şeytan-ı lain

Üçüncü ölmem bu hain

Pir Sultan ölür, dirilir…