Halk arasında en çok mide küçültme adıyla bilinen obezite operasyonları, tüm ciddi cerrahi işlemlerde olduğu gibi, uygun olmayan hastalarda ve uygun olmayan koşullarda yapıldığında komplikasyonlara ve ölümlere yol açabiliyor.

Genel Cerrahi Uzmanı Profesör Doktor Mehmet Özdoğan, fazla kilolarından şikayeti olan herkesin bu ameliyata ihtiyaç duymayabileceğini, ihtiyaç duyulması halinde, donanımlı hastaneler ve bu konuda uzmanlaşmış doktorların tercih edilmesi gerektiğini söyledi.

AŞIRI VE HASTALIKLI ŞİŞMANLIK

Prof. Dr. Özdoğan, “Obezite ameliyatlarına ilgi son dönemlerde çok arttı. Ancak bu ameliyatların komplikasyonlara yol açabilmesi ve ameliyat nedeni ile hayatını kaybedenler olması bazı soruların yeniden sorulması gereğini ortaya çıkardı. Örneğin ‘Obezite nedir ve kimlere obez diyebiliriz?’ sorularının bilimsel tanımının yapılması gerekiyor. Obezite en basit şekilde, vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal ve aşırı yağ birikmesidir. Şişmanlık ya da aşırı kilo olarak tanımlayabiliriz. Bir tıbbi terim olarak morbid obezite ise obeziteye bağlı hastalıklara yol açarak, tıbbi problemler doğurabilen ve sonuçta yaşam süresini kısaltabilecek düzeydeki obezitedir. Morbid obezite Türkçeye aşırı ve hastalıklı şişmanlık olarak çevrilebilir. Türkiye’de erkeklerin dörtte birinde, kadınların ise yarıya yakınında obezite sorunu olduğu tahmin ediliyor.

BEDEN KİTLE İNDEKSİ

Obezitenin sınıflandırılmasında en yaygın kullanılan ölçü beden kitle indeksidir. Beden kitle indeksi, kilogram olarak ağırlığın, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle elde edilir. Örneğin 1.70 m boyunda ve 65 kg ağrılığında bir insanın beden kitle indeksi 65 ÷ (1.72) = 22.5 kg/m2 olarak hesaplanır. Tıbbi sınıflamada beden kitle indeksi 18,5 kg/m²’nin altında olanlar zayıf, 18.5 – 25 kg/m² arasında olanlar normal kilolu, 25 – 30 kg/m² arasında olanlar fazla kilolu, 30 – 40 kg/m² arasında olanlar obez, 40 kg/m²’nin üzerinde olanlar ise morbid obez olarak adlandırılır.

Obezite aynı zamanda:

Birinci derece (beden kitle indeksi 30 – 35 kg/m² arasında), İkinci derece (beden kitle indeksi 35 – 40 kg/m² arasında), Üçüncü derece (beden kitle indeksi 40 kg/m² nin üstünde) olarak da sınıflandırılmaktadır” dedi.

OBEZİTENİN YOL AÇTIĞI SAĞLIK SORUNLARI

Obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarına da değinen Prof. Özdoğan, şunları söyledi: “Obezitenin, sosyal ve profesyonel hayata aktif olarak katılamama ve vücut imajının bozulması gibi nedenlerle yol açtığı psikolojik sorunların yanında, direkt yol açtığı pek çok sağlık sorunu vardır. Bunların başında insulin direnci, tip 2 diyabet, kolesterol ve lipid yüksekliği, koroner arter hastalığı, hipertansiyon, kalp yetmezliği, uyku apnesi, uyku bozuklukları, solunum bozuklukları, gastroözofageal reflü, polikistik over sendromu ve kısırlık, adet düzensizlikleri, osteoartrit başta olmak üzere kemik ve eklem problemleri, varis, beyin kanaması ve felç, safra kesesi taşları sayılabilir. Ayrıca, meme, kalın bağırsak ve prostat kanseri gibi bazı kanserler obez insanlarda daha fazla görülmektedir. Obez hastalarda hangi yöntemle kilo verilmesi sağlanırsa sağlansın, bu hastalıklarda belirgin azalma ortaya çıktığını biliyoruz.”

OBEZİTE İLE SAVAŞMA YÖNTEMLERİ

Obezitenin günümüzde çok yaygın bir halk sağlığı problemi haline geldiğini kaydeden Prof. Özdoğan, “Özellikle batı toplumlarında oranı gittikçe artmaktadır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda yaklaşık 300 bin insanın obeziteden kaynaklanan hastalıklar nedeni ile öldüğü ve obezitenin sigara kullanımından sonra ikinci en sık “önlenebilir” ölüm nedeni olduğu düşünülmektedir. Obezite sosyal ve kültürel nedenleri olan bir halk sağlığı sorunudur. Yüksek karbonhidrat (şeker) içeren besinlerin tüketiminin artması, fast-food tipi beslenme, önemli bir nedendir. Sporun günlük hayatımızda çok yer almaması, ulaşımda bisiklete binme ya da yürüyüş gibi yöntemlerin yaygın olarak kullanılmaması gibi pek çok faktör obeziteyi arttırmaktadır. Dolayısıyla sosyo-kültürel nedenleri olan bir halk sağlığı probleminden bahsediyoruz. Çocukluk çağından itibaren düzenli olarak fiziksel sportif aktivitelere katılım ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının ve imkanlarının geliştirilmesi obezite ile olan savaşta en önemli faktörlerdir. Ancak belirtilmesi gereken önemli bir nokta var. Morbid obezite bir kez ortaya çıktıktan sonra sadece diyet ve sporla tedavisi mümkün değildir. Bilimsel çalışmalar morbid obez hastaların diyet ve sporla kilo verebilseler bile, büyük çoğunluğunun ne yazık ki kalıcı olarak zayıflayamadığını ve verilen kiloların tekrar alındığını ortaya koymaktadır. Şu an günümüzde morbid obezite tedavisinde etkin olduğu ispatlanmış herhangi bir ilaç tedavisi de bulunmamaktadır. Hayat tarzı ve beslenme alışkanlıkları değişikliklerine, başka bir deyişle uygun diyet ve spora rağmen zayıflayamayan morbid obez hastalarında obezitenin cerrahi tedavisi gündeme geliyor.

CERRAHİ MÜDAHALENİN KİME GEREKLİ OLDUĞU BİLİMSEL YÖNTEMLERLE TESPİT EDİLİR

Morbid obezite ameliyatlarından hangi hastaların yarar göreceği, bu ameliyatların kimlere yapılması ve yapılmaması gerektiği bilimsel olarak net bir şekilde ortaya konulduğunu anlatan Prof. Özdoğan, “ Vücut kitle indeksi 40 kg/m2’nin üzerinde olan hastalar en uygun hasta grubunu oluşturur. Bunun dışında vücut kitle indeksi 35-40 kg/m2 arasında olan ve obezitenin yol açtığı hastalıklara sahip olanlar da obezite cerrahisinden önemli ölçüde fayda görürler. Ciddi cerrahi işlemler olan morbid obezite ameliyatlarının yapılması için hastaların daha önce diyet yapmayı denemiş olması da bizim tarafımızdan istenmektedir. Tabii ki ameliyat adayı olan hastanın ruhsal açıdan iyi durumda olması, ameliyattan sonra kurallara uyabilecek sosyal ve ruhsal iyilik hali ve bu ameliyat için motive olmuş olması da istediğimiz özelliklerdir. Bu ameliyatların birer estetik ameliyat olmadığı, az da olsa risk taşıyan ve bir kısmı geri dönüşümsüz ciddi cerrahi işlemler olduğu bilinmelidir. Hastalarımız mutlaka kendi özel durumlarının bilimsel kriterlerle doğru bir şekilde değerlendirildiğinden emin olmalıdırlar. Vücut kitle indeksi 35’in altında olan ve tip 2 diyabet başta olmak üzere obezite ile ilgili hastalığı olmayanlara bu ameliyat kesinlikle yapılmamalıdır. Burada en büyük sorumluluk biz hekimlere düşmektedir. Hastaları doğru bilgilendirmek ve yönlendirmek bizim en büyük görevimiz” diye konuştu.

MORBİD OBEZİTE TEDAVİSİNDE KULLANILAN TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Morbid obezite tedavisindeki ameliyet yöntemleriyle ilgili de bilgi veren Prof. Özdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Morbid obezitenin cerrahi tedavisinde yapılan ameliyatları (Bariatrik ameliyatlar) başlıca iki çeşide ayırabiliriz: 1) Kısıtlayıcı ameliyatlar, 2) Hem kısıtlayıcı, hem de besin maddelerinin emilimini engelleyen ameliyatlar. Kısıtlayıcı ameliyatlar hastanın tükettiği besin miktarını azaltmayı hedeflerken, emilimi engelleyen ameliyatlar ile tüketilen besin maddelerinin emilmesi azaltılarak kilo kaybı amaçlanır. Bu ameliyatların tamamı laparoskopik (kapalı) yöntemle yapılmaktadır.

Günümüzde en yaygın ugulanan obezite ameliyatı tüp mide ameliyatı olarak bilinen sleeve gastrektomi ameliyatıdır. Bu ameliyatta amaç midenin fundus ve korpus adını verdiğimiz geniş kesiminin çıkartılarak tüm midenin ince bir tüp haline getirilmesidir. Böylece hasta ameliyat öncesine göre çok daha az besin maddesi tüketebilecek hale gelir. En önemli avantajlarından birisi, midenin çıkartılan kısmından salgılanan açlık hormonu düzeyinin azalmasıdır. Açlık hormonunun azalması ile hasta ameliyat sonrasında çok daha erken doygunluk hissetmeye başlar. Bu da tüp mide ameliyatından sonra besin alımının azalmasına katkıda bulunan önemli bir faktördür. Laparoskopik tüp mide ameliyatının önemli bir diğer avantajı anatomik olarak mide – on iki parmak bağırsağı – ince bağırsak devamlılığını bozmamasıdır. Üstelik aşırı obez hastalarda daha sonra gerekirse emilim engelleyici ameliyatların eklenmesine izin verir. Hastanın obezite ameliyatına ihtiyaç duyup duymadığı ve hangi ameliyatın en uygun seçenek olduğu bu ameliyatlarda uzmanlaşmış bir Genel Cerrah ve bir Endokrinoloji uzmanı tarafından ayrıntılı bir şekilde incelenerek karar verilmelidir.” 

RİSK FAKTÖRÜ

Obezite ameliyatlarının çok ciddi cerrahi işlemler olduğunun altını çizen Prof. Özdoğan, “Mutlaka bu konuda uzmanlaşmış tecrübeli cerrahlar tarafından yapılmalıdır. Medyada yer alan haberlerdeki ölümlerin büyük kısmı tüp mide ameliyatından sonraki kaçak gelişimine bağlı olarak oluşur. Bu komplikasyonun oranının %1-2’yi geçmemesi, gerekir. Ayrıca ameliyatın yapıldığı merkezlerde ileri düzey yoğun bakım hizmeti verilmesi, gerektiğinde komplikasyonlara müdahale edebilecek girişimsel radyoloji ve gastroenteroloji işlemlerinin yapılabiliyor olması şarttır. Yani bu ameliyatlar sadece tam donanımlı merkezlerde uygulanmalıdır.

Üzerine basarak belirtilmesi gereken en önemli şey bu ameliyatlar için uygun hastaların çok özenle seçilmesi gerektiğidir. Morbid obez olmayan hastalara bu ameliyatlar kesinlikle uygulanmamalıdır. Ne yazık ki ülkemizde bu konuda bir denetim mekanizması kurulmuş değil. Morbid obez olmayan pek çok hastaya bu ameliyatın yapıldığını biliyoruz” dedi.

OBEZİTE AMELİYATLARINDA YAŞ SINIRI

Obezite ameliyatları için net bir yaş sınırından bahsetmenin doğru olmadını da söyleyen Prof. Mehmet Özdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “Net bir yaş sınırından bahsetmek çok doğru değil. Hastanın kronolojik yaşından çok, fizyolojik yaşı, altta yatan hastalıkları ve genel anestezi ile ameliyatın doğurabileceği riskler düşünülerek her hasta için ayrı karar vermek gerekiyor. Ancak genel olarak bu ameliyatları 65 yaşın üzerindeki hastalarda çok sık yapmıyoruz.”

 HORMONAL NEDENLERLE KİLO ALANLAR İÇİN AMELİYAT UYGUN DEĞİL

Obezite ameliyatının hormonal nedenlerle kilo alanlar için uygun olup olmadığı ile ilgili görüşlerini de açıklayan Prof. Özdoğan “Altta yatan hormonal bir hastalığı olan ya da hormonal bir tedavi sırasında kilo alarak obez hale gelenlerde bu ameliyatın yapılması, istisnai durumlar haricinde, çok uygun değil. Zaten biz hastalarımıza bu ameliyatı yapmadan önce, mutlaka endokrinolojik bir değerlendirme yaparak altta yatan hormonal bir bozukluk olmadığından emin olmak istiyoruz” diyerek bilgi aktardı.

AMELİYATTAN SONRA YAPILMASI GEREKENLER VE YAPILMAMASI GEREKENLER

Son olarak obezite ameliyatından sonra yapılması yapılmaması gerekenlerle ilgili de bilgi veren Prof. Mehmet Özdoğan, şöyle devam etti: “Ameliyattan sonraki ilk haftalarda hastalara uyulması gereken bir takım kuralları ve beslenme planını içeren bilgiler verilmeli. Bu beslenme planı aşamalı olarak sıvı ve yumuşak gıdalar ve giderek katı gıdalara geçişi içeren bir liste olarak sunulacak. Ameliyat türüne bağlı olarak bazı vitamin ve mineral eksikliklerinin takip edilmesi ve dışarıdan alınan ilaçlarla desteklenmesi gerekebilir. En çok yapılan ameliyat olan tüp mide ameliyatından sonra ömür boyu B12 vitamininin takviye edilmesi gerekmektedir. Bunun dışında vitamin D, kalsiyum ve  demir düzeylerinin de takibi ve gerekirse takviye edilmesi gerekebilir. Ameliyattan sonra, özellikle erken dönemde günde 80-100 gr protein alınması önemlidir. Ameliyat sonrası dönemde hastalar belirli aralıklarla Cerrah ve Diyetisyen tarafından değerlendirilmelidir.

Ameliyattan birkaç hafta sonra yürüyüş başta olmak üzere hafif spora başlanabilir. Hastaların düzenli spor yapmasını mutlaka istiyoruz. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta ağır spor yapılacaksa vücudun ihtiyacı olan protein ve kalorinin alınması gereklidir.”