15 Temmuz günü kendini normal gibi göstermişti. Sabahın köründe kalkıp düştüğüm yollarda, güne başladığım, sevdalısı olduğum Adana’da her şey olağan seyrindeydi sanki. Bunaltıcı sıcakla yollar geçtim, kavşaklar döndüm, duraklarda tek tük insanlar… Bakkala ekmek bırakan fırıncı, işe gitmek için kaldırımsız yollarda yürüyen emekçiler, ilk seferini yapan dolmuşlar, yeni yapılacak yol için belediyenin kestiği onca ağaçtan kalanlar… fark yoktu. Her zaman yaptığım gibi bir süre gazetede okuyup, sonra müzik dinleyerek güzellikler adına duygularımı tazeledim. Sıradan diğer günler gibi yani. Günaydınla başlanan, emek verip alın teri dökerek kazanılan, saate bakılarak işe geç kalınmak istenmeyen, bir simitle bir çayla kahvaltı yapılan günlerimdendi. Her şey aynı ve olağan seyrindeydi.
Fakat akşam yaşamak zorunda bırakıldığımız, diğer akşamlarımıza benzemiyordu. Yıllarca özellikle demokrasiden, emekten yana duran kesim tarafından dile getirilerek, gericilerin kurumlarda yuvalanmalarının tehlikeli sonuçlara yol açabileceği düşüncesi, 15 Temmuz’un akşamına gerçekleşmiş, hepimizde şok etkisi yaratmıştı. Şimdi; bu gerici faşist yapının bünyesinde yer alanların anlatımlarına bakınca, ülkenin sevdalılarının yaptığı uyarının aslında ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Gerici zihniyet bünyesine kattığı binlerce insanın hem dini duygularını sömürmüş, hem de ülkesine ve ülke insanına düşman yetiştirmiştir. O gece iradesine ve ülkesine sahip çıkmak isteyen halka ölüm yağdırmıştır. Meğer yıllarca gizledikleri o çirkin yüzlerini, akıl tutulmasıyla bağlandıkları ve ülkeden kaçmış, emperyalislerin maşası bir imamın isteği üzerine açmışlardır. Sinsice köşe bucak gizlenmiş, pusularca ölüm gözlemişlerdir.
Sakin kafayla düşününce, yerleşmediği kurum olmayan ve bu kadar güce sahip zihniyetin, ülkedeki bir çok olayı kaos yaratmak adına gerçekleştirmiş olması muhtemeldir diye düşünüyorum. Son aylarda yaşanan olaylarda kaybettiğimiz, onlarca masum insanımızın hakka yürümesine neden olmasında, bunlarında payı vardır diye düşünmeden edemiyor insan. Emperyalizm, yıllardır mazlum halkları yerli işbirlikçileri aracılığıyla bölme gayretine girmiş, bu uğurda da her türlü yöntemi denemiştir. Emperyalistlere ve işbirlikçilerine, en güzel cevabı yine halk vermiştir.
O gece; çantasına kimliğini ve bir pet şişe suyu koyup yollara düşen, ben ülkem için sokağa çıktım yoksa ne işim var deyip,  bedenini tanklara siper eden 70’lerinde teyzemin ellerinden öpüyorum. Ülke bütünüyle iradesine sahip çıkmış, halk saldırıyı püskürtmüştür. Gerek sokağa dökülerek, gerek anında sosyal medyadan tepkisini göstererek duruşunu ortaya koymuştur. Bu uğurda kaybettiğimiz tüm canlara rahmet, halkımıza baş sağlığı diliyorum.
Gözü dönmüşlerin saldırılarıyla sarsıldık ama yıkılmadık…
Bundan sonra özellikle demokrasinin işleyişinde ve uygulanması aşamasındaki eksiklikler, bir an önce giderilmelidir. Bir olma adına kazanılan şans, yitirilmemelidir. Tüm kesimler demokrasiye ve Cumhuriyet Türkiye’sine sahip çıkmıştır. Ortak payda, ülke ve tam bağımsız demokratik cumhuriyet olmuştur. Ozan Derdiyoklar Ali’nin dediği gibi;
Bizim için Hak her yerde
İki değil herşey birde
Bir olursak hür oluruz.
Buna bir ekleme yaparak bende; Bir olursak Biz oluruz…diyorum.