Gazetecilik mesleğimin ilk yıllarıydı...

O zamanlar her şey zordu tabi...

Bugün ki gibi teknoloji değil, adam kovalanırdı. Hele de mesleğin en zor alanlarından biri olan Polis-Adliye muhabiri olarak rol biçilmişse size...

Polisten bilgi almak, haber yapmak, habere konu olan tarafları toparlamak, adliyede önemli davaları takip etmek, sokaklarda yaşanan arbede,adli ve kanlı olaylar... Terör yuvaları basılır, çatışmaların ortasında haber yapmaya çalışılır, bombalar patlar, hücre evlerinden sabaha karşı kurşunlar, el bombalarının sesleri...

Çalıştığım ulusal kanal için telefon bağlantılarında olayları anlatırken, patlama seslerinin fonda duyulduğu zamanlar.

Tabi ki bu haberleri yapabilmek için telsiz dinlemenin ötesinde,  başka kaynaklara ihtiyaç oluyordu !!!

Yıl 96-97'lerden bahsediyorum, emniyet teşkilatının içerisinde daha o zamanlar, yapılanma aşamasının ortalarına gelmiş bir anlayıştan söz ediliyordu. Üstelik kendi meslektaşları tarafından... 

Onları tanır iyi geçinirsen, haber kuşları seninde telefonunu çaldırırdı...

Muhterem ortaklığın ilk yıllarıydı sanırım, dün yaşananların, ülkenin gelinen bugünkü noktasının temelleri atılmış, ortaklık var, fakat daha öküz aşamasına bile gelinmemişti...

Emniyet teşkilatının içerisinde çeşitli fraksiyonlardan,düşüncelerden adam vardı, fakat "Cemaatçi" kavramı daha çok yakıştırılmaya başlanmıştı, sayıları artıyordu.

Onlar korunuyor, önemli görevlere geliyordu, çünkü hep "Gülen" adamlardı...

İstanbul'a yolum düşüp de çalışmaya başladığımda, baktım buralarda da teşkilat manzarası aynıydı. Ustalar; "Bak Serdar bu şucu... Şu Cemaatçi...Şu bucu..." diye safları belirlenen polisler için biyografi yapıyordu!

Sonra diğer ortak geldi, AKP...

Cemaat ve AKP hükumetinin parmak ısırtan ilişkileri, pardon emniyet işleri, romantik aşk filmi tadında devam etti.

Dinlemeler,sahte belgeler, yalancı,hatta olmayan tanıklar...

Sonra Ergenekon, Balyoz gibi pek çok davanın senaryosunu yazdılar. Anlatmaya gerek yok sanırım,gerisini biliyorsunuz. 

Bir gün ortaklığın büyük malı "Öküz"olüvermesin mi?

Hemen ayrışma başladı, saflar yeniden düzenlendi...

AKP'ciler ve Cemaatçiler bu kez farklı taktikle sahaya dizildiler...

Sadece Emniyet değil, Adliye koridorlarında da, odalar ayrıldı, karşı karşıyaydı artık...

Memlekette bölünme oldu birden, "Yahu bu kadar çok mu örgütlenmişler her yerde" dediklerinde iş işten geçmişti.

Sonra ne oldu..

Savcılar AKP aleyhine gelişecek soruşturmalar için, emrinde ki kolluk görevlileri,yani polislere söz geçiremez oldu. 

Ülke karıştı.

Kim polis,kim savcı,yasalar,adalet nedir oldu...

Polis, meslektaşından, soruşturmaları saklamaya başladı. 

Cemaatçiysen başkaaaa, hükumet yanlısıysa başka hazırlanır oldu soruşturma dosyaları...

Türkiye'nin geldiği son nokta dünün yaşananlarıydı. Cemaatçi olduğu iddia edilen ve 17 Aralık iktidarın rüşvet olaylarının ortaya çıkmasında rol oynayan polisler, odalarının karşısında ki meslektaşları tarafından sahur vaktinde kelepçelendi.

Artık polis,polisi dinliyor, kolluyor...

Adliye koridorlarında da durum farklı değil. Şucu, bucu diye saflananlar, dinlenenler, görevden alınanlar,emekli edilenler, soruşturma dosyaları bir türlü açılamayan savcılar,değişim orada da devam ediyor...

Fakat sizce teşkilat içerisinde azınlıkta olan taraf hangisi dersiniz...

Cematçiler mi, yoksa diğerleri mi? 

İşte çağdaş Türkiye...

Duruma göre suçlusun,suça göre değil...