AKP kurulduğu günden beri kutuplaşmayı körükleyen, ayrımcılığı zirveleştiren ve ötekileşmeyi devleştiren tarafgirlik silahını tüm gücüyle ve ne pahasına olursa olsun adeta deli cesaretiyle kullanmıştır.

Bu taraf yaratma politikası hem iç siyasette ve hem de dış siyasette fütursuzca kullanılmıştır. Bu tutum ise, çözümü çözümsüz ve tüm bir milletin intibasını hoşgörüsüz yapmıştır. Medeniyet değerlerimizle taban tabana zıt olan bu bizden olmayan tarz, ülke içinde insanları ikiye bölmüş ve bölgemizde ise devletleri biri birine düşürmüştür. Suriye ve Mısır’da bu tarafçılık stratejisi gelecekte onarılması çok zor husumetleri doğurmuştur.

Mısır’da Müslüman kardeşlerin desteklenmesi ve diğer %50 den fazla kesimi görmezlikten gelme, Suriye’de Esat’a karşı muhalif grupların açıkça desteklenmesi ve hatta Libya’da terörist gruplar denilebilecek vahşet taraflarının desteklenmesi tarafgirliğe ilişkin sadece birkaç örnektir. Türkiye’nin bu tarafgirlik silahını dengesizce kullanması, bu ülkelerde sonu gelmeyecek iç savaşları körüklemiştir. Bu ülkelerde bir tarafa tarafgir olan Türkiye, oluk oluk kardeşkanının akmasına ve iğrenç katliamların ziyadeleşmesinde etken olmuştur.

Eğer Türkiye bu ülkelerin iç meselelerine bu denli dalmasa ve tüm taraflara karşı ağabeylik modelini sergileyebilseydi, taraflara hoşgörülü olmaları yönündeki Türkiye'nin tavsiyesi dikkate alınacak ve bu ülke halklarının tamamı nezdinde Türkiye'nin dostluğu baki kalacaktı. Şimdi bir Müslüman ülke olmasına rağmen ülkemiz, Orta doğu ve bölge ülkelerdeki en güvenilmeyen ve sevilmeyen ülke konumuna düşürülmüştür. Kısaca ifade etmek gerekirse, Türkiye bu süreci yönetememiş ve eline yüzüne bulaştırmıştır.

Türkiye İsrail’in güvenliğinin sağlanmasına yönelik olan bir Haçlı projesinde figüranlık rolü kapmaya çabalayan bir ülke konumuna layık görülmüştür. Bölge ülkelerinde yükselen kargaşada iyi bir hakemlik rolü üstlenmemiştir. Bundan dolayı da, tüm ülke halklarının bir kısmının alkışını alırken, çok daha fazla kesimlerinin ise düşmanlığını üstüne çekmiştir. Bu düşmanlık tohumları belki asırlarca etkisini yitirmeyecektir.

Diğer bir önemli husus ise, bu yanlış tarafgirlik silahının kullanılmasının neticesinde 900 km uzunluğundaki sınır bölgemizde güvenlik, asayiş, emniyet ve sınır mefhumu yok olmuştur. Tüm çabalara rağmen sınır kontrolü devre dışı kalmıştır. Bu sınırlarımızda kimin eli kimin cebinde bilinememektedir. Sayıları bir milyona yaklaşmış mülteci topluluğu ülkenin her tarafına kontrolsüzce dağılmıştır. Aralarında %1 nispetinde ajan, provokatör veya terörist olduğu düşünüldüğünde 76 milyonun huzuru berhava olacaktır.

Suriyeli mültecilerin sayısının her geçen gün daha da artmasıyla birlikte asayişsizlik olaylarının yükseldiği, kaçakçılığın önlenemez boyutlara ulaştığı kabul edildiğinde, gelecekte muhtemel terör olaylarının da potansiyel tehditler arasında görülmesi gerekmektedir. Nihai olarak denilebilir ki, bu tarafgirlik silahının kendi başımıza bela olduğu aşikârdır.

Türkiye şimdi de, olası bir savaş için bölgeye yığınak yapmaktadır. Taraf olan Türkiye, bir de savaş için pozisyon almaya başlamıştır. Sayıları belli olmayan ve nerede ne kadar oldukları bilinmeyen bu devasa mülteci kütlesini ciğerlerine çekmiş olan Türkiye, şimdi Suriye ile düşman ülke konumunda savaş hazırlıklarına devam ediyor. Bu akıllara ziyan bir durumdur. Neyse ki yardımımıza, ABD’nin kendi çıkarları geldi ve savaş tehlikesi uzaklaştı. Neyse ki yardımımıza, kendisine 21. asrın lideri denilebilecek Rusya devlet başkanı Putin’in savaş tamtamlarını ötelemesi geldi de savaş tehdidi ortadan kalktı. Neyse ki yardımımıza, Başbakan Erdoğan’ın ve dışişleri bakanı Davutoğlu’nun dualarının kabul görmemesi geldi de, savaş bulutları dağıldı. Ve neyse ki yardımımıza, ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye saldırmaktan vazgeçmeleri geldi de, savaş askıya alındı.