Bilinenden, daha önce gördüklerinden değildi dertleri. Ellerinden yavaş yavaş kayıp giderken ömürleri, tükenirken günleri, eriyip giderken bedenleri göz göre göre, idrak etmekte zorlanıyorlardı sebepleri. Ne bir kör kurşuna, ne bir yağlı urgana benzemiyordu yaklaşan ve nefeslerine erişen ecelleri. İçten içe sinsice ilerleyen, ilerledikçe ulaştığı her noktayı ele geçirip mahvedenindendi önüne geçemedikleri. Artık sofralarındaki yedikleri yemekte, çeşmelerinde sudaydı içtikleri. O kadar yaklaşmıştı ki yaşamlara, bir anda olmasa da biraz zaman sonra kesebilirdi nefesleri. Acısızda değil üstelik en derininden yaşatıp acıları, büyüttükçe büyütmüştü kötülükleri. İnsanlık,eski zamanlarda da yaşamıştı mazlum halklara yaşatılan, ecelsiz ölümleri. Hepsinin değilse de, bir kısmının hafızası daha taze, etkisi eriyip gitmemiş, unutulmamış bildikleri.
Bir kez yola koyulmaya görsün, en ufak çıkar yanlısı canlı hatasıyla veya sürecin normal işleyişindeki sorun, doğayı alt üst edebilirdi. Dur demek ne mümkündü, güvensiz yaşam ortamlarının yaratıcılarını hırs ele geçirmişti. Gerekçeler adına üretilenler, gerçeklikle bağdaşmaz, enerji arz talep noktasında rakamsal verilerle istenildiği gibi oynanabilirdi.
Tecrit edilen alanlar yaratmakta büyük başarılar elde etmiş olan insanoğlu, bu ısrarını eskiden olduğu gibi günümüzde de halk kitleleri üzerinde uygulamaktan geri kalmamaktadır. Savaşlar, savaşlarda kullanılan atom bombaları, kimyasal içerikli silahlar, nükleer kaynaklı risk boyutu yüksek güvensiz santraller ve daha nice olaylar. Amerika’nın, Hiroşima ve Nagasaki’de kullandığı atom bombalarıyla yaratmış olduğu tahribatın boyutlarını, korkunç kelimesiyle bile anlatmak az gelir. 2. Dünya Savaşının son dönemlerine denk gelen 6 Ağustos 1945 Pazartesi günü saat 08.15’te, EnolaGay isimli B-29 Superfortress modeli bombardıman uçağı ile "Little Boy" (Küçük Oğlan) adını verdikleri Uranyum - 235 tipi atom bombasını Hiroşima kenti üzerine bırakmıştır. Birkaç dakika içinde 90 bin binadan 60 bini yıkılmış, yanmış ve kentin yarısından fazlası yerle bir olmuştur. Saldırıdan dolayı yaşamını kaybedenler yüz binleri bulmuştur. 1945 yılı sonuna kadar yaklaşık 140.000 kişi yaşamını yitirmiş, bir o kadar kişide yaralanmış ve evsiz kalmıştır. Hiroşima kentine yaptığı saldırıdan sadece 3 gün sonra, yani 9 Ağustos 1945 saat 11.02’de, Nagasaki kentine "Fat Man" (Şişko Adam) adını verdikleri Plütonyum-239 tipi atom bombası  ile ikinci saldırıyı gerçekleştirmiştir. Bomba 305. km’de patlatılmış yani infilak ettirilmiştir. Patlamayla birlikte binaların yaklaşık %40’ı tamamen yok olmuş ve ilk anda 74.000 kişi yaşamını yitirmiştir. Ölenlerin sayısı daha sonra bombanın etkisiyle 143.000’e ulaşmıştır.
Yine Çernobil’de 26 Nisan 1986 yılında, dünyadaki en büyük nükleer felaket yaşanmıştır. Santralde 1.000 MW gücündeki dört reaktörden enerji elde edilmiştir. İddiaya göre, reaktörlerin tasarımının hatalı olması ve reaktörlerden birinde deney yapmak için güvenlik sisteminin devre dışı bırakılması sonucu kaza gerçekleşmiştir. Patlamayla birlikte ilk anda 31 kişi hayatını kaybetmiş, radyoaktif bulut bölgenin üzerini kaplamıştır. Çernobil sendikası facia sonrası 15.000’e yakın kişinin öldüğünü, 50.000 kişinin de sakat kaldığını belirtmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, radyasyon miktarını Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarının toplamından 200 kat fazla olarak belirtmiştir. Tespitteki bu miktar durumun ne kadar korkunç olduğunu göstermeye yetmektedir. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bu kentlerde yıllarca canlılıktan söz edilemez olmuştur. İnsan eliyle insandan, canlılıktan tecrit edilmiş alanlar yaratılmıştır. İnsanoğlu; doğayla ve yaşamla barışık alanlarda mı yaşamı devam ettirmek istediğine, yoksa yaşamdan tecrit edilmiş, içine giremediği, yaşam alanlarını daraltan bir tercihimi istediğine kararı vererek, duruşunu netleştirmelidir. Aksi halde bu alanlar alan genişletmeye devam edecektir.