Bir bayram daha geldi kapımıza. Açtık kapımızı aldık içeri. Sefa geldi hoş geldi. Gülümseyen bir yüzü, karanlıklardan uzak gözleri vardı. Sevgiyle doluydu yüreği. Anlamlandıran herkese, açabildiğince büyük kolları vardı sarılmak için.  Suyu, ekmeği ve tuzu vardı paylaşmayı bilenlere. İki çift güzel sözü vardı kulaklara küpe. “Uzanan bir el, hayat dostlarla güzel”.

İki bayram arası zaman diliminde kim bilir neler yaşandı neler? Gidenler, gelenler ve hayatımızdan tamamen çıkıp sonsuza göçenler. Sinirlenip küstüklerimiz, affedip barıştıklarımız. Yorgun düşüp dinlendiğimizde oldu, bu sefer olsun artık dedikten sonra olmayınca yılgınlığa düştüğümüz de.  Düştüğümüzde kaldırmak için el uzatılmadığı da oldu, onca kalabalıklar içinde yalnızlığa zorla alıştırılmışlığımızda. Önemli olan her şeye rağmen yitirmemek, değerlerimizle örtüşen inançlarımızı. Ne olursa olsun özel günler önemi ölçüsünde yaşanmalıydı. Bayram günleri de özeldi kendimi bildim bileli. Şimdikilerin üstünkörü geçirdiği bayram günlerini görünce, çocukluğumdaki bayram günleri geliyor aklıma. Sabah heyecanla kalkılıp, büyüklerin elleri öpülürdü. Yeni değilse de temiz kıyafetler giyilir ve evde bulunan ikramlık şekerlerden alınır, 3-5 arkadaşla sokağa koşulurdu ellerimizde poşetlerle. Ayırt etmeksizin her kapı çalınırdı. Sabahın erken vaktinde “bayramınız kutlu olsun” diyen bizlerin, şeker için geldiği elimizdeki poşetlerden anlaşılırdı. Ne kapısından kovulduğumuz ev, nede azarlandığımız biri olmazdı. Korkmadan dolaştığımız mahallenin sokaklarında, İnsanların birbirine karşılıklı güveni vardı. Tek tek dolaşılan evlerden toplanan şekerler, elimizdeki poşetlere konurdu.  Poşetler doldukça heyecanımız ve sevincimiz artardı. Gezip dolaşmaktan yorgun düşen bedenimiz pes dedikten sonra, şeker toplama eğlencesi biterdi. Toplanan şekerler eve götürülür afiyetle yenirdi. Ogün yaşanılan heyecanı ve mutluluğu, günümüzün teknolojik oyuncakları ve bilgisayarlarından almak mümkün mü diye soracak olursak; karşılaştırmak bile doğru değil derim.

Günümüzde çağın (sistemin) getirdiği koşulların şekillendirdiği yaşamlarımızda, yalnızlık olgusu hayatımızın kaçınılmaz bir parçası haline getirilmeye çalışılmaktadır. Buna direnmek yerine kabulleniş daha kolay bir tercihtir. Biz yalnız insanların; sebepli sebepsiz ama istisnasız acelesi vardır. Acelemiz hayatadır. Yavaş yavaş yürüsekte, koşarak ilerlesekte hiçbir zaman yakalayamadığımız hayatadır acelemiz. Bu nedenle bayram günleri bile eskisi gibi değildir. Bencil ve koşturmacalı yaşamımızda eş, dost, arkadaş kavramları “öylesine” hatırlanacak durumlara gelmiştir. Çok uzun süredir, hepimizin bayram yada özel günleri nasıl kutladığımızı hatırlayalım isterseniz. Aramaya bile erindiğimiz arkadaşlarımıza, eşimize, dostumuza ya toplu mesajlarla yada sosyal paylaşım sitelerinden mesaj gönderir olduk. Bayramlaşmak için ziyaretlere gitmeye, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmeye erinir olduk. Yüz yüze konuşmak, sohbet edip dertleşmek için buluşmak gibi durumlarımız yok denecek kadar azaldı.  Lafa gelince mangalda kül bırakmayan bizler, bireyci (bencilliğe) yaklaşıma kılıf bulmakta hiç zorlanmayız. Çünkü sistemin dayattığı hayatımız zoru değil, kolayı istemektedir. Oysaki kolay elde edilenlerin, yaşanılanların, yapılanların çok kıymeti yoktur.  Onlar; en ufak rüzgarda bile bir kül bulutu gibi dağılıp giderler. Yukarıda ki yazmış olduğum “uzanan bir el, hayat dostlarla güzel” cümlesini,  Perşembe günü bir dost muhabbetinde söyledim. Dost muhabbetlerimizin bol olduğu, bayram gibi özel günlerimizi daha içten yaşayacağımız yarınlarımız olsun…