Yaşadığı kısa hayatını bir destana tebdil eden bir gönül ve irfan insanını yazabilmek çok da kabil bir durum değildir. Ancak görülen o dur ki, şehit edilişinin 6. yılında Muhsin Yazıcıoğlu’nu anlatan satırların uzağında durmak, eli kalem tutan hiçbir vicdan ehlinin yapabileceği bir davranış olmamalıdır.

 

            Üzerinde yaşayan dikkatsizlerinin aksine, asırların sessiz çağlayanı Anadolu, şimdi kendi kimsesizliğine ağlıyor. Çünkü masum Anadolu’yu, saf çocuğu Muhsin Yazıcıoğlu bundan 6 yıl önce yalnız bıraktı. Yapılacak ve imarı tamamlanacak öylesi güzellikler vardı ki, tüm talep edilenlerin o yegâne mimarı, o gün her bir şeyi yarım bıraktı. Yalnız bırakmakla kalmadı, o tüm Anadolu çocuklarını yetim ve bu cennet mekân coğrafyayı 25 Mart 2009 tarihinden beri ıssız bıraktı.

 

            Oysa onun şahsında Anadolu her an hareketli ve kıpır kıpırdı. Anadolu'nun çocukları yarınlara dair mücadele azim ve gayretiyle doluydular. Gerçi kahir kalabalıklar onun ufkunu anlayabilmek konusunda çok isteksizdiler. Kısa günlerin kazancı, uzun vadeli aydınlık günlerin milli getirilerine tercih edilmiş ve ona, “hele sen dur bakalım durduğun yerde” denilmişti. Temiz siyaseti öneren ve dürüstlüğü milletine parola gören milletin vicdan ve iman adamı, iktidarın ulufelerinin tercih gördüğü bu menfaat arenasında bir üvey evlat gibi bekletilmeye alınmıştı.

 

Kimi karanlık eller onun bir köşede bekletilmesinden bile tedirgin oldular. Milletinin Yusuf yüzlü değerinin, gelecekteki muhtaç günler için saklanılmasına ve bekletilmesine dahi izin vermediler. O bir yiğitti, 6 yıl önce tarihler 25 Mart'ı gösterirken, buz soğuğunun bedenini bir kaya gibi pekiştirdiği bir zemheri Maraş ayazında aramızdan bir yıldız gibi kayarak kendisini sevenine gitti. Güle güle aslan yürekli. Bir bilsen milletin seni ne çok özledi.

             

            Vatanın dürüst vicdanını, ülkenin Anadolu kadar vakur ve mütevazı evladını, Türk İslam âleminin coşkulu yiğidini, milletinin medeniyet değerlerine ve köklü mazisine tutkun, korkusuz ve cesur çocuğunu, bu coğrafyanın muazzez ve mukaddes liderini fani dünyaya veda edişinin 6. yılında rahmetle yâd etmek ve aziz hatırası önünde saygıyla eğilmek, her vicdanın başlı başına bir vazifesi olmalıdır. Bu anlamda vaki vazifeyi yapmaya çalışarak, yürekli üstadı rahmetle anıyor ve aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

 

‘Zulüm Azrail olsa da hakkı tutarım’ diyen bir yiğidin aramızdan ayrılışının bugün 6. yılı. ‘Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir’ diyen bir kahraman yiğidimizin bizlerden uzaklara göç edişinin 6.senesi. ‘Ben Türk’üm. Türk esir olmaz. Ben Türk’üm Türk Devletsiz olmaz. Ben Türk’üm, Türk Bayraksız olmaz. Ben Türk’üm Türk Ezansız olmaz. Ben Türk’üm, Türk Hürriyetsiz olmaz’ diyen milletimin vakar ve tevazu divanesi, yüceler yücesinin bir civanmerdi ve Allah’ın biricik delisinin yüreklerimize hasret korunu bırakışının bugün 2.190’ıncı günü. Bu milletin sana hasreti sürdüğü müddetçe bu medeniyet çökmeyecektir. Mekânın cennet olsun yaslı yüreklerimizin vicdan ve iman adamı.