Bir ses ol
Suskun dillerimden

Dokunduğum,

Gözyaşı döktüğüm

Bir ses ver geçmişimden

Buralar toprağım

Özüm, köküm

Nefes aldığım

Gözyaşı döktüğüm

Buralar;

Değerlerle bezeli

Her yerde anılar

Birçok yeri acılar

Ve içimde bir ateş

Bağışlamayı bekleyen

Sınanan, kollanan

Eridikçe büyüyen

Koskocaman bir yürek

Geçmiş zamanmış

Zihinlerin eskitemediği

Ama çok eskilerde kalmış

Kapımız çalınmış

Eşiğimiz geçilmiş

Medet gözlenmiş

Dede ocağıyız

Gönlümüz,

Her daim genişmiş

Buralar;

Bir yaz yağmuruyla

Serüvenimin başladığı

Doğduğum,

Doyduğum

Kırık dökük lakin

Yıkılmadan dim dik ayakta.

Buralar toprağım

Özüm, köküm

Nefes aldığım

Gözyaşı döktüğüm... Kenan DOĞAN

***

Hayat sadece gülen yüzlerimizin sebebi olayların bütünü değildi. İçerisinde türlü türlü barındırdıklarıyla bazen güldürür, bazen ağlatabilirdi. Hiç beklenmedik anda yerle yeksan edebilir, tersi de düze çevirebilirdi. Unutkanlığımızın yarattığı normalleşme halleri, geçmişin acı deneyimlerinin hafızamızdan silinmesine de sebepti. Bu durum zorunlu ve koşullu zihin oyunlarımızın bedenimiz üzerindeki taktiksel tavırlarının, suyu çekilince ortada kalan balıkların nehirlerinin çatlamış topraklarına benzemesi gibiydi. Ve gülsekte, ağlasakta topraktan gelen ve yaşama merhaba diyen bedenlerimiz, yine kendi topraklarında hoşça kal demeyi tercih etmeye meyilliydi. Fiziksel başlangıç ve bitiş noktasının aynı olmasını isteyenler genelde atalarımızdan ibaretti. Aslolan öze dönmek, filizlendiği, kök verdiği topraklarla bütünleşip zamansız bir mekana erişmekti. Kaybettiğimiz, sevdiğimiz bir yakınımızın (vasiyeti) öze dönme tercihi üzerine memlekete yaptığımız ziyarette yoğun duygular yaşadım. Her bir adımım, anılarla yoğrulmuş bir noktaya isabet ediyordu. Memleketime, özüme yaptığım seyahatte yazdığım şiir, bu hafta köşemde yer alsın istedim. Özümüz, kökümüzdür…