Gün yüzlü güneş gözlü bir vatan evladımızı Adana’da Gezi Parkı göstericilerine müdahale sırasında kaybettik. Komiser Mustafa Sarı çocuğumuz, yapımı devam eden 5 metre yüksekliğindeki alt geçit köprüsünden düşerek ağır yaralanmıştı. Ancak şimdi o, hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit olmuştur.
  Devlet adamlığı vakarını bir tarafa bırakarak, toplumun sinir uçları üzerinde egosunu tatmin edenler, karanlık düşünce ırmaklarını kendi şelalelerine dönüştürmeye çalışanlar, bu sınır tanımaz tavırlarına bir nokta koyamayarak, bir kıvılcımın doğum ebeliğine soyundular. Adeta karşıt bir patlama ne zaman vuku bulacak diye halkın sabır taşını çatlatmak için siyasi laborantlığa soyundular. Bunu başardılar da… Gün yüzlü güneş gözlü bir vatan evladımızı daha toprağın kara bağrına kibirli ve farklısına tahammülsüz olan düşüncelerin primitif hücre kökleriyle teslim ettik. Mevlanalar yurdunun yöneticisi Sayın başbakanımız biraz Mevlevi gönüllü olabilseydi, evlatlarımızın kılına ve ağaçlarımızın tek yaprağına zül ve zarar gelmeyecekti. 
  Gencecik çocuklarımızın ve Mustafa Sarı gibi aslan parçası gencecik bir komiserimizi kaybetmemizin odağındaki neden; "Gezi Parkı" tablosunun ressamlarıdır. Kim zeminini oluşturdu bu tuvalin, kimler zorladı Gezi tuvaline bu resmin çizilmesini?  Gezi tuvaline bu resmi çizenler; devlet adamlığı vakarını bir tarafa bırakarak, toplumun sinir uçları üzerinde egosunu tatmin eden, kibrini çatık kaşlarından topluma tellal edenlerdir.
  Milletin yetki vererek iktidara egemen kıldığı yöneticiler; kapitalistleşerek, inadına dünyevileşerek, hatta  bir kısım dini cereyanları emperyalizm ile yüksek dozda ilişkiye sokarak bir konjonktür vücuda getirmişlerse, “Gezi” gibi bir tuvali de orta yere koymuş olurlar.
  Türkiye’yi pazarlıyoruz mantığı ve devleti küçültüyoruz iddiasının neticesinde, emperyalist ülkelerin şirketlerini benim ülkemde ezici ve orantısız bir boyutta  devleştirmişlerse, “Gezi” gibi bir tuvali de orta yere koymuş olurlar.
  Eğer bir ülkede; üretimin önüne, tarımın önüne, hayvancılığın önüne, sanayileşmenin önünde 11 seneden beri takozlar inşa edilmiş, ancak emperyalizmi kanlandıracak tüketim sarhoşluğu ise adeta teşvik edilmişse, İstanbul’un merkezinde kalan son bir avuç içi büyüklüğündeki yeşillik alanın da kapitalizmin emrine verilmesinin kararı alınmış ve oraya bir AVM yapılması için vicdansızca bir çabanın içine girilmişse, “Gezi” gibi bir tuvali de orta yere koymuş olurlar.
  Batıdan mal bulmuş mağribi gibi demokrasi, özgürlük ve insan hak ve hürriyetleri dilenen egemen yöneticilerimiz; köklü tarihimizin, şanlı geçmişimizin ve  şerefli medeniyetimizin miraslarından istifade etmek yerine, mermerleşmiş birliğimize parçalara ayırmak gafletine düşmüşlerse, nifak zehri pompalayan emperyalizmin öğütlerine kulak kabartmakta heveskârlık zılgıtı çekiyorlarsa ve diğer taraftan da cumhuriyetin değerlerine karşı bitmez tükenmez bir inatçılık sürdürülmekteyse, “Gezi” gibi bir tuvali de orta yere koymuş olurlar.
  Eğer bir ülkede toplumun olması gereken değer ve kurumlar, yerini belirli bir gücün kurumlarına terk etme yoluna girmişlerse, eğer kalplerdeki sevgi, şefkat ve merhamet toplumun her kesimine şamil olmaktan çıkmış ve sade bir kesime ait duygular silsilesine dönüşmüşse, bu duyguların cürümleri de matah bir cesaret gibi ekranlarda ve meydanlarda kulakları tırmaladıkça tırmalıyorsa, yürekteki korkusuzluğun referansı Kasımpaşa da olsa, o cesaret; bir çakma cesaretten ibaret hale gelmeye mahkumdur. Bütün bu saldırgan ve insanları rahatsız eden politikaların sonucunda şimdi Taksimin merkezinde “Gezi” gibi bir tuval halkın ortak sesi olarak orta yerde abideleşmiştir. Hoşça kalınız.