İktidarın 29 şehrimizi “Büyükşehir” statüne yükselterek getirdiği yeni düzenlemenin köylü için tercümesi: “Köylüye şehirli külfeti getiriliyor; ancak yeni hiçbir hizmet yok”tur!
Kimse aksini iddia etmesin, köyünde Cumhurbaşkanı yetki taşıyan “Köy Muhtarlığı” ortadan kaldırılıp, şehirlerdeki “mahalle muhtarlığı” statüsüne geçiriliyor.
Köylülerin (ve muhtarlarının) muhatabı, onlarca bazen yüz kilometreyi aşkın bir mesafede, sırf kendi köylülerinin değil, kendileri gibi onlarca bazen yüzü aşkın mahallenin meselelerinden sorumlu bir belediye başkanı!
Ayrı bir “Hükmi Şahsiyeti” var iken bu duruma getirilen “Köylü” için, “merkeze bağlı olmanın başka nasıl izahı olur ki?
Unutulmasın, “gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş”
Hele merkezden oldukça uzak o köylerin, bırakın her şeyi, acaba çöpleri bile, bağlanacakları belediyenin mahalleleri gibi her gün toplanacak mı? Ne dersiniz?
Ama o köylü artık “şehirli” olduğundan tarlasına “arsa” vergisi (emlak vergisi) ödeyecek; Çevre Temizlik Vergisi ödeyecek; Kaldırılmaz ise “Katı atık bertaraf vergisi” ödeyecek; Anlayacağınız, ödeyecek oğlu ödeyecek.
Fakat köyün ortak malı olan, geçim kaynağı hayvanlarının otladığı merasının tasarruf yetkisi de onlarca kilometre uzaktaki belediye başkanına gidecek.
Kimse çıkıp, “gidecek de ne olacak” demesin; Uzağa gitmeyin, Adana’ya bakın, ne olacağını görün;
Baklalı civarındaki “köylünün ortak malı” merasında, koyunların, ineklerin otladığı merada neler oluyor, bilmiyor musunuz? Suriyeli mültecilere “konteyner kent” yapılıyor;
Hem köylünün zararına hem de kentlinin;
Adana gibi bir “kozmopolit” metropole adeta “bomba” yerleştiriliyor.
Suriye’de devlet güçleriyle çarpışırken ele geçirdikleri vatandaşlarını, sırf mezhebi ayrı diye “kör testere” ile kesenler, şimdi Adana’da çarşıya inip, o pejmürde, gerici kıyafetleri ile Adanalı Nusayri hemşerilerimize hava atsınlar, huzuru bozsunlar diye mi yerleştiriliyor verimli tarım arazilerinin ortasına, köyün merasına, ne dersiniz?
Hem bu konularda ahkâm kesen yetkili/sorumlulardan birisi çıkıp açıklasın:
“Stratejik” müttefik/BOP’ta “eşbaşkan”, yanına Türk askerini de alıp taa Afganistanlara “Taliban” ve “Bin Ladin” avına” gidiyor; Yeri geliyor, adamı sırf Müslüman diye, ismi için ABD’ye sokmuyor; Sonra o “Radikal İslamcı” deyip kendi ülkesine “sakıncalı” ilan ettiklerini, Türkiye üzerinden Suriye’ye sokup iç savaşı kışkırtıyor.
Seni Adana gibi hassas yerde, köy merasında, tarım arazisinde, adamlara “Konteynerkent kurmaya zorluyor; Neden?
Bir yandan “Yerinden Yönetim” diye “Federasyonu çağrıştıran adımlar; Öte yandan seçilmiş Belediyelerin başına “Demoklesin kılıcı” misali “Vali bey başkanlığında “Yatırım İzleme Komitesi”; Bu ne perhiz, ne lahana turşusu?
Kalkıyorsunuz, bir yandan yerelleşme derken her İKİ Belediyeden birini kaldırıyorsunuz; Bundan iyi merkeziyetçilik mi olur?
Hem söylesenize, Belediyelerin sahibi halk değil mi? Halka kapatmayı sordunuz mu? Bakın burada da “Demokrasi”den sınıfta kaldınız!
“Ben yaptım oldu” ile demokrat da olunmaz, yerelleşme hiç olmaz!
Yapsanıza bir referandum da belediye kapatma kararınız için?
Halkın dediğini yapmak zor mu geliyor “İleri demokrasi” şampiyonlarına?
Bütün bunları birlikte değerlendirince akla gelen şudur:
AKP devrinde tarım tasfiye oldu. Köylü perişanları oynuyor. Gıda ürünlerinde dünyadaki
“kendi kendine yeten 7 ülkeden biri” Türkiye, artık tarım ürünü ithalatçısı oldu.
Korkarız “Köy Tüzel Kişiliğinin tasfiyesi” de köyün ortak mallarına el koymanın başlangıcı olacak; Köylerimizdeki “ortak mallar” iflas eden sektör gibi hazineye geçmekle iktidarın tasarrufuna verilecek?
Bu vaziyette son nokta, köyleri şehrin bir mahallesi yapıp, tarımdan sonra köy ve köylüye de mi konuyor, ne dersiniz?
O zaman Çukurova köylüsü için söylenecek, herhalde, “ört ki öleyim”dir, hiç başka değil...