Konuyla ilgili açıklama yapan Milletvekili Talip Küçükcan, Avrupa kentlerinde günlük hayat akışının aksadığını, güvenlik tehdidi nedeniyle sokakların asker ve polisle doldurulduğunu, Fransa'da olağanüstü halin üç ay uzatıldığını, normalleşmenin zaman alacağını belirterek hem terörle mücadele hem de mülteci krizi ile başa çıkmada deneyimli bir ülke olarak Avrupa'nın Türkiye'den çok şey öğrenebileceğini söyledi.

 

  ‘Avrupa Paniğe Teslim Olmak Üzere’

  Avrupalı liderlerin şok ve panik havasında hareket ettiğini, rasyonel kararlar almakta zorlandığını ve tepkisel bir eğilime kapıldıklarını ifade eden Milletvekili Küçükcan, "Mülteci akını ve terör saldırıları Avrupa'yı konforundan etti. Bu çapta sınamalar ile daha önce sık karşılaşmadılar. Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin sayısı her gün artarken bunu görmediler. Sınırlarına dayanınca bu insani trajedinin boyutunu anlamaya başladılar, ancak tepkileri aceleci oldu. Sınırları kapatarak mülteci akınının duracağını sanıyorlar. Halbuki bu büyük insan göçüne neden olan kriz, yani Suriye'de rejimin barbarca saldırıları devam ettiği sürece göç durmaz, büyüyerek devam eder. O nedenle Avrupa ve daha geniş anlamda dünya şimdi Türkiye'nin pozisyonuna yaklaştı. Suriye'de rejim gitmeden, savaş bitmeden göç sona ermez. Avrupa paniğe teslim olmak üzere olduğundan bu gerçeği görmekte zorlanıyor. Sıcak çatışmaların kendi sınırlarına yakın olmayışı Avrupa'yı rehavete sürüklemişti. Şimdi ne yazık ki bunun acı faturasını ödüyorlar, ödüyoruz. Türkiye şu ana kadar mülteciler konusunda çok başarılı sınav verdi. Artık Avrupa'nın da bundan ders alması, Türkiye'nin deneyimlerini incelemesi ve bilgi aktarımı yoluyla mülteciler krizine insani bir çözüm üretmesi gerekir" dedi.


  ‘Şiddet Toplumsal Psikolojiyi Bozuyor’

  Paris'teki terör saldırılarının Avrupalıların psikolojisini bozduğunu, halkı korku ve bunalıma sürüklediğini, bundan da en fazla aşırı sağcı, ırkçı partiler ve radikal hareketlerin yararlandığını kaydeden Milletvekili Küçükcan "Terör ve şiddet ile mücadelede Türkiye'nin önemli bir deneyimi var. Güvenlikçi bakış açısının siyasal ve toplumsal maliyetlerini iyi bilen bir ülke. Otuz yılı aşkın terör saldırılarına ve bölücü kışkırtmalara rağmen sosyolojik bir kırılma ve kopuş yaşanmadı. Şimdi Avrupa'da hemen ‘Müslümanları ülkelerine gönderelim. Veya yeni göçmenlere kapıyı kapatalım’ gibi insani olmayan tepkiler yükseliyor ve ne yazık ki prim de yapıyor. Bu görüşler ve yaklaşımlar toplumsal çözülme riskini de beraber getiriyor. Zira Müslümanları hem zan altında bırakıyor, hem de fiziki saldırıların doğrudan hedefi haline getiriyor. Avrupa'nın yaşadığı travma elbette derin. Ancak bunun tedavisi ve reçetesi Türkiye'de var. Avrupa'nın Türkiye deneyimine bir de bu pencereden bakmasında yarar var" şeklinde konuştu.