Sıcak yüreklerin memleketinde yüzlerdeki gülüşlerin anlarından; karakışın iç titretip yüz buruşturan zorlarına gelmiştim. Zamanda yolculuk misali, onlarca yılı keskin bir geçişle ardımda bırakmıştım. Belli etmesem bile, açıkça neye uğradığımı şaşırmıştım. Elimde bavul ve sırt çantam sabahın köründe, Eğirdir Gölünün kenarında bulunan küçük bir otogarda inmiştim. Banklardan birine oturdum ve Sütçüler arabasının saatini sordum. Zor olsada, yaklaşık bir saat sonra yolun karşısından geçeceğini öğrendim. Bundan yıllarca önceydi ve her şeyin temiz olduğu bir zaman dilimiydi. Yeni bir başlangıçtı, bu gidişler asla bir sona doğru değildi.

Oturduğum süre boyunca etrafı ve insanları gözlemledim. Uykusuz ve kurnaz halleriyle firma çalışanları konuşmaktan imtina ediyordu. Hiçbir cazibe barındırmayan bıyıkları aşağı doğru sarkıyor, gözleri aşağı doğru bakıyordu. Bilet firmaları dışında hiçbir mekan açılmamıştı. Bir bardak çay içebilmek buralar için henüz çok erkendi. Yol boyunca oturmuş, bundan da pek hoşnut olmamıştım. Daha fazlasına gerek yoktu. Oturduğum yerden yavaşça kalktım ve bir süre ayakta kaldım.

Daha sonra dışarı çıkıp gölü izleyerek bir sigara yaktım. Gurbetlik, annem, kardeşlerim ve sevdiklerim gibi derin düşüncelere daldım. Sigaramı bu düşünceler arasında, anlamadığım bir hızla içip çöp kutusuna attım. Belli ki hafiften efkar sarmış, bedenime hükmetme gayretine başlamıştı. Her duygunun insan olan bedenlerde yaşattığı eğreti değil, bilakis çok güzel duruyordu. Özlemek en güzellerinden ve özellerindendi. Sevginin garantisi olan bir kesinlikti. Bu kesinlik keskin bir hasretin burun direğini sızlatacak cinstendi. Bir anda gözleri yaşla, yüreği sızlayan bir başla doldurabilirdi.

Dalmıştım ve daha ilk günden bu dalgınlığın yoğunluğu beni boğabilirdi. Duygularımı yüreğimde bir yere oturtup, ayakta olan kendime ve çevreye odaklandım. Bakışlarım, çerçevelerimin ardından o kadar temiz ve berraktı ki gölün kirliliğini örtmeye yetmedi. İnsan faktörü yaşatılan kirliliğin temel sebebiydi. Aldığım mühendislik formasyonun kirlilikler ve çözümleri konusunda katkısı elbet vardı. Lakin bu kirliliğin sebebini bilmek için sadece görmek yeterdi. Gelişi güzel atılan katı atıklar gölün kıyısında adeta yer edinmiş, üstünlük kazanmıştı. Artık oranın sahibi göl ve yaşayan canlıları değil, atıklardı. Evsel nitelikli atıksuların da boşaltıldığı ve alıcı ortamı haline çevrilmiş göl, pis kokusuyla çekici görünmüyordu. Bulanıktı ve rengi kirli olduğu konusunda net bir izlenim veriyordu.

Böyle gitmemeliydi ve devam ederse sorun çözümü açısından daha karmaşık bir duruma gelecekti. Önemsenmeyen ve aldırış edilmeyen kirlilik, yapılan girişimlerin belli süre karşılık bulamaması nedeniyle büyümüş, artık bir yumak halindeydi. Duyarsız kalınan süreler de devam eden kirlilik gölün ekosisteminde büyük tahribatlar oluşturunca, gölü kurtarmaya yönelik projeler yapılmaya başlanmıştı.

Yapılan projelerin; çevrenin, doğanın ve gölün korunması yönünde olumlu sonuçlar doğuracağı konusunda şüphe taşımamakla birlikte, bundan sonraki aşamalarda kirlilik önleyici tedbirlerin hassasiyetle uygulanması gerektiği belirtilmeli diye düşünüyorum. Bir kısmı iyi, bir kısmı kötü olan anılarımın bulunduğu yere ilerde tekrar gitmek ve gölü izlemek istiyorum. Yıllar önce yaşadığım duygularımın ne kadar saf ve içten olduğunu bir kez daha anlamak için gölü aynı noktadan izlemeliyim biliyorum…