Taksim GEZİ PARKINA AVM yapmak uğruna kendi halindeki İstanbullunun, çoluk-çocuk, nefes alacağı bu mekânda, doğaya ve halka karşı cinayet işlenmesine Adanalıda karşı çıktı.
Karşı çıktı çıkmasına ancak, “Devlet Millet içindir” ilkesini dillerine pelesenk eden AKP iktidarında Adana’da da polis, özünde “yandaşa rant aktarmak” ve “Cumhuriyet değerlerine düşmanlık” ortak paydalarındaki karara karşı Anayasal Hakkını kullanmaktan öteye gitmeyen halka orantısız güç kullanan İstanbullu meslektaşlarını aratmadı.
Cumartesi akşam saatlerinde Atatürk Parkında toplanan çoğu genç binlerce Adanalının, bir bayram havasında, bir karnaval atmosferindeki eylemi, bizzat Başbakanın da kabul ettiği üzere “Polisçe orantısız güç ve aşırı biber gazı kullanılarak”, evinde oturan Adanalı da cezalandırılarak, bastırılmak istendi.
AKP İktidarının sırt sıvazlayıcısı, Tayyip beyin adeta “kankası” Başkan Obama’nın Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Laura Lucas tarafından yapılan açıklamada ise, barışçıl halk gösterilerinin demokratik ifadenin bir parçası olduğunu belirtildi. Umar ve dileriz, AKP İktidarında polisi yönlendirenler, bu sese kulak verirler.
Açıklamada kullanılan “kamu otoritelerinin sorumlu ve itidalli davranmalarını bekliyoruz”" ifadesi de dikkat çekti.
ABD Beyaz Saray sözcüsünün açıklamalarıyla birlikte, olayları yorumlayan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın şu sözlerinin, Adananın Sayın Valisi COŞ ve Emniyet Müdürü Sayın GÜRKAN tarafından dikkatle değerlendirilmesi gereklidir:
“Burada güvenlik güçlerimizin özellikle biber gazı kullanımındaki yanlışları bakanlık tarafından inceleniyor. Burada bir yanlış var, eyvallah” (Başbakanın Türkiye İhracatçılar Meclisi 20. Olağan Genel Kurulu toplantısında -01.06.13- yaptığı konuşma)
Kimse gücenip darılmasın, bizim görevimiz doğruları –en başta bizzat görüp yaşayarak bir kanıya vardıklarımızı- yazmaktır.
Bu bağlamda, iddia ediyoruz, 01.Haziran 2013 günü gecesi, saat 22.10 sularında Uğur Mumcu Meydanından Sular’a doğru Atatürk Caddesinin PTT ve Telekom binaları önlerinde; İlerleyen saatlerde, 23.20 civarında da Sular Kavşağının Atatürk Caddesi girişinde görüp düşündüğüm manzara/düşünce şudur:
Polis bir yandan silahsız ve tek eylemi slogan atmak olan, sade ve sıradan ancak Atatürkçü oldukları apaçık gençlere anlaşılmaz bir öfke ile muamele ediyor, Atatürk Caddesinin sular girişi polis dolu; 
Öte yandan sayısı onu geçmeyen bir avuç çapulcunun Uğur Mumcu alanında, PTT ve Telekom önünde etrafa saldırıp kırmasına, adeta “halkı göstericilere düşman etmek istercesine seyirci kalmayı yeğleniş gibi.
Yukarıda zikrettiğim saatte, belirttiğim yerde, en fazla beş polisin kolayca mani olacağı, sayısı onu geçmeyenlerin münferit tahrip girişimine engel olacak, ilaç için tek bir polis yok.
Nitekim bu düşüncelerle  –sanıyorum, çünkü kayıt tutmadım, ancak muhakkak bantlarda saati mevcuttur- 22.15 sularında 155 POLİS İmdat’ı arayarak, bu söz ettiğim olayda Meydanda tek bir polis görevlendirmediğini bildirip, sorumlu kişi hakkında “suç duyurusunda” bulundum.
Çünkü eğer büyük bir ihmal ya da olaylara yenik düşmek söz konusu değilse, ya da kamu görevlisi/yönetici “bırakalım biraz tahribat yapsınlar da kamuoyunda bu gösteri için olumsuz kanaat oluşsun” denilmiyorsa, o akşamın ilerleyen saatlerinde bu denli tedbirsiz davranmanın da, en azından inceleneceğini, incelenmesi gerektiğini düşündüm.
Zira inanmaktayım ki zabıtanın en başta görevi “önleyici” mahiyette olanıdır. Yoksa “Ba’de harabi-l Basra” (Basra harap olduktan sonra) durumu olur ki herhalde bu ne birilerinin “Görevi” ne de toplum için “İstenen”; Hiç değil…
Değerli okurlarıma bilgi: Gerek 22.10 sularında İstasyon alanının Sulara doğru Atatürk Caddesi girişinde, gerekse 23.20 civarında Atatürk Caddesinin Sular ışıklı kavşağından girişte, fiilen kapalı olan yola girmek isteyecek araçları yönlendirecek tek bir trafik memuru dahi yok. Oysa biraz ilerde Polisin bir başka birimi, sokak göstericileri niyetine, gecenin o saatinde evinde oturan hasta ve çocuklara dahi “Biber gazı ziyafeti” çekmekte, şiddetli sesler çıkaran silahlarla yaralayıcı olduğunu düşündüren bir şeyler atmakta idi…
Fazla söze gerek yok. Belki değil muhakkak. Polisin halka böyle davranmasına asıl sebep –ve doğan sonuç mahzurlu, birileri kusurlu ise, bunun baş sorumlusu - Sayın Başbakanın bile “burada bir yanlışlık var, eyvallah” dediği şekilde davranmaktır, davranandır.
ABD’den Beyaz Saraydan bile “Türk kamu otoritelerinin sorumlu ve itidalli davranmasını bekliyoruz” ikazına yol açan tabloyu, pek çok Adanalı bizzat yaşadı, gördü, yorumu-değerlendirmeyi de yapacaklardır, elbette.
Bizim burada söylemek istediğimiz şudur: Sel gider kum kalır; Esas olan Halktır, İnsan Hakları ise evrenseldir.
İndi, şahsi, mevzii ve geçici bağlantılara, demokratik toplumlarda yeri olmayıp, kalıcı dahi olamayacak ittifaklara dayanarak yola çıkanlar, yarı yolda kalırlar. 
Öfke kontrolü önemlidir, hele insanın elinde silah, yetki veren amirlerinin emri cebinde olunca. Veya o güçlere emir vermek mevkiinde isen.
Fakat unutma ki o üniformayı da, o silahı da, onların parasını da ve elbette o yetkiyi de sana veren Millettir, Milli İradedir;
Ortak Yaşamda onları halkın mutluluğu için, Halka hizmet uğruna kullanasın diye;
Silahsız, gönlü Millet, Doğa ve Atatürk sevgisi dolu onbinlere “ölçüsüz” ve “zarar verecek şekilde” kullanasın diye değil!
Hatırdan çıkarılmamalı ki çağdaş, ileri demokrasi “Çoğunlukçu” değil “Çoğulcu” bir anlayışı öne çıkardığı için “ileridir”, “çağdaştır”…
Unutulmasın, bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı. En iyisi büyük Türk şairi Fuzuli’ye kulak verip, ona göre davranmak, hem insancıl hem demokrat kalarak görev yapmak, “Bu gök kubbede baki kalan hoş bir sedadır”…