Adana’da öteden beri yakınılan konulardan birisi “Adana’nın sahibi yok” diğeri ise “Adana lobisi kuralım” ifadeleriyle özetlenebilir. Gerçekten de doğrudur, özellikle küçük kentlerin insanlarının göç ettikleri büyük ve mega kentlerde, başkentte tuttukları köşebaşında, sonradan oraya gelen hemşehrileriyle dayanışmaları anlamında bir Adana lobisi yoktur.
Yoktur yok olmasına “Adana Lobisi” fakat önce şunun yanıtı gerekmiyor mu? Adana’da ne kadar Adanalı var? Ve bu durumun sebebi ile çaresi nedir?
Eskiden köyden, kırsaldan kente göçenlerdeki yüksek dozda “kente adapte olma arzusu”, acaba, el’an devam eden göçlerle Adana’ya yeni gelenlerde var mı? Ne dersiniz?
Gerçekçi olalım, ne Adanalılık ne Adana’ya özgü değerlere sarılıp arzu ile “Adanalılaşan” bir yeni hemşehrilerimiz olgusuna, uzun zamandır yabancıyız…
Şimdi soruyu sormanın tam zamanı; eğer “Adanalı” yoksa “Adana lobisi” nasıl olur, neden olsun?
Bırakın “taze göç” ile gelenleri; dedesi, atası uzun yıllar önce gelmiş, kendisi burada doğup büyümüş olanlar bile, “nerelisin?” sorusuna duraksamadan “Adanalıyım” demedikçe, o lobi nasıl oluşacak?
Hemen ekleyelim, bu durum sırf Adana’ya mahsus da değil!
Eskiden İstanbul’a göçenlerin itinayla kapmaya çalıştıkları o güzelim “İstanbul Türkçesi”, şimdilerde Megakentlilerin kaçta kaçı tarafından konuşuluyor?
İnsanların özenle istedikleri “İstanbulluluk” artık nostalji olmadı mı?
İşte burada “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” vaziyetleri çıkıyor ortaya…
Bugün ekmek aslanın ağzından midesine indiğinden, malum tabirle “pastadan pay almak” isteyenlere “Adanalılık” ya da “İstanbulluluk yetmiyor; O kentin içinde ayrışılıp, tabir caizse “alt kimlikler” ile “lobicikler” oluşturuluyor; Kent de birbirine yabancı, uyumsuz hatta yabancı insan gurupları, adeta gettolardan oluşan bir karmaşık yapıya dönüşüyor; Durum büyük kentlerimizde budur, kimse gerçeği inkar etmesin…
İşte burada çözümü gereken, o çözüm için yoğunlaşılmasında fayda olan şudur: Pastayı nasıl büyütürüz?
Ülke genelindeki büyümenin, nispeten, daha yoğun sorunları olduğundan, çözüm için aynı oranda Adana’ya da yansıması için ne yapılabilir?
Bunun yolu, bu sorunun yanıtı çok açık; Ekonomik politikalar oluşturulur, tercihler kullanılırken, Adana potansiyeline uygun bir yaklaşım “Lobi” gerektir; İşbirliği o doğrultuda etkili ve faydalı olur!
Fakat burada da önemli bir mesele var: O da “yoğurdun nasıl yeneceği”.
Yani hangi esasa göre politika saptanacak? Hangi yöntemler tercih edilecek ki, Adana, pastadan daha fazla pay alsın.
Daha doğrusu pastanın büyümesinde Adananın etkin olup kent kaynaklarının buna katkısının çok olması nasıl sağlanacak?
Bölüşüm bu noktadan sonra kolay olur; Zira eğer tercih edilecek yöntem “öz kaynaklara dayanan reel büyüme” olacak ise, Adana, tarım, sanayi, turizm ve hizmetler sektörlerinde gerçek bir büyüme yaratır, böylece de herkese daha büyük pasta dilimi düşer.
Özetle, ezcümle, Adana Lobisi, ekonomik politikanın, mesela pamuğu ithal etmeyip, üretmeyi teşvik etmesini sağlamak üzerine şekillenmesi için gereklidir; Adanalı o zaman pamuğu üretmeyi de işlemeyi de ve zenginleşmeyi de çok iyi bilir.
Ancak söylerken bu kadar kolay olan uygulamada hiç de öyle olmuyor, çünkü birleşip kente fayda üretsinler istediğimiz siyasiler arasında temel farklar hatta uçurum var! Günümüzün siyasi iktidarı, elinde nalıncı keseri, “Küreselleşme” adına, “rabbena hep bana” diyen emperyalistlerin kolunda oldukça, bizim lobi Torosları asla aşamaz; Zira Torosların ötesinde Sam Amca ile kolkola, BOP eşbaşkanı bir lider iktidarda…
Bence asıl lobiyi yapması gereken Adanalılardır;
Oylarını verirken “Milli Çıkar” odaklı, Üretime, Özkaynağa, Reel sektörlere dayalı olmayı tercih edenleri seçerse, Adana’da, pasta da, kendiliğinden büyür;
Hakça bir bölüşümle Adanalı da hakkını alır…