Yerimiz iyiyse, birazda rahatsak değişmeyiz. Oturur kalırız öylece. İyice yerleşiriz,bir gölün nefesini çoğaldıkça kesen yosunlar misali. Kalkmaya takatimiz olmaz. Su kirlense, balıklar can çekişse de bana ne demeye devam ederiz. Umursamaz yanımız, duyarsızlıklarla sürekli beslenip, kendini benliğine hapseder. Özgür yaşamların kalp atışlarıyla dönmesi gereken, sonsuz zaman diliminde kısa süreliğine eğlendiğimiz misafirhanemiz dünya, ben merkezli bedenlerin istilasıyla işkence haneye döner.Fanuslar içinde tecrit edilen onu, bunu, şunu; olanı, biteni duymayan, görmeyen ve sessiz kalan yaşamlar, daimi ikamet gördükleri burada, camlar kırılıp ortada kaldıklarında, acıdan paylarına ne düşerse almaya mecbur kalırlar. Ne dalda yeşil bir yaprak, ne toprakta başı dik dolgun bir başak, acılarından bir tutam alıp rahatlatmaz kimseyi.
Bozulmasın yeter keyfimiz, ortaya düşüp göze görünmeyiz. Sessiz ve sakin kalır, haksızlığa yerli yersiz cengaver kesilen yanımızla değil, bir kuzunun sessizliğiyle tepki veririz. Sanki azarlanmış, bir kabahatin ağırlığıyla dizlerinin üzerine çökmüş, sesini çıkarsa başı ezilecek, muma dönmüş ve yanarak oluşan bir dip karanlığı bizi cezbeder. Başkalarının yaşadıkları, çektikleri de neymiş efendim. Acıyı yaşayan oysa o düşünsün, çözümü de kendi bulsun. Bir el uzatmak mı? Kusura bakmayın, benim ellerim ceplerimde. Yüreğimde; yeryüzünün herhangi bir yerinde, başkasının yaşadığı acıyı hissetmekte neyime. Yüreğim; sınırları aşıp, onlarca, yüzlerce, binlerce kilometre yol kat edip gözyaşlarını silemez. Göğüs kafesimden çıkıp, başkasının acısını paylaşıp dindiremez. Benim yüreğim kör, sağır ve dilsiz.
Kelime manasıyla empati yada diğer bir tabirle duygudaşlık; bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır. Başkalarının halinden anlamak için, kendini onların yerine koyarak, karşıdakinin ne düşündüğünü ya da hayata, olaylara ve içinde bulunan durumlara onların penceresinden bakarak, yaşadıklarını anlayabilmektir.
Bu kadar yazılanlardan sonra şunu sormak gerek; empati yapabilmek kolay mıdır? Elbette hayır. Özellikle toplumuzda bu durum çok nadir gerçekleştirilen bir olaydır. Başkalarını anlamaya çalışmak bize göre değildir. Bizde; ülkenin kurucusunun, Ali İsmail’in, yaşamını yitiren birçok gencin ve insanımızın arkasından, ağza alınmayacak hakaretler sarfedip kendini haklı sayanların trajik ölümlerinde fikirdaşları, ölülerin arkasından konuşulmasının normal olmadığını belirtir. Çünkü karşı taraf olarak görmeye alıştırıldığımız ve bizim gibi düşünmeyen ya da yaşamayanlar, her zaman haksız olarak görülür. Onların anlaşılmaya çalışılması bir zayıflıkya da haklı olsalar bile böyle denmemesi, haksızın hakkı olarak görülür. Son yıllarda insanlar arasında büyük bir kutuplaşma ve kendinden olmayanı ya da kendi gibi düşünmeyeni ötekileştirme durumu söz konusudur. Başkalarına tahammül etme, saygı gösterme ve nezaket kuralları çerçevesinde yaşamak, neredeyse imkansız hale gelmiştir. Küfrün dilleri esir aldığı, yaşamın tüm anlarına sirayet ettiği bir zaman dilimindeyizdir artık. 
Oysaki“komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir inancın içinde yer alan insanlar, ne ara kinle yatıp, nefretle kalkar oldu?  Ne inancıyla, nede insani değerlerle yan yana gelemeyecek olan bu düşünceleri, ne ara tek tek yüreğine taşıyıp yüreğini bunlarla doldurdu? 
Bu tarz söylemlerle insanları birbirinden uzaklaştırıp, ayıranlara değil; tatlı dil, güler yüzle iyilikleri öğütleyip, insanları birleştirenlere itibar edilmelidir. 
Hünkar Bektaşi Velinin dediği gibi;“Sevgi ve acıma insanlık; hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasfıdır.”Yüreğinizden sevgi eksik olmasın…