Yenilerine alışamadığım, hep eskilerde anılarımda kalmasından hoşlandığım anlardı bayramlar. Kısa pantolonum üzerimde, sandaletim ayağımda, poşeti alıp sokağa büyük bir heyecanla koştuğum yıllardı. Uzağa pek gitmediğim, gitsem de huzursuzluk hissetmediğim, sokaklarında kapı kapı dolaşıp şeker topladığım mahallemizde, birbirine güvenin olduğu zamanlardı. Yani henüz kimsenin kimseden şüphe duyacak olaylar yaşamadığı, duyguların, zihinlerin, vicdanların kirlenmediği, çoluğunu çocuğunu, evini barkını dahi komşusuna emanet ettiği günlerdi.
Herkes çaldığı ve açılan her kapının ardından, gülen bir yüzle karşılaşacağını bilirdi. Önce büyük bir heyecan ve mutlulukla bayramınız kutlu olsun denir, sonra büyüklerin elleri öpülürdü. Karşı tarafın kapı ardında ne derdi varsa artık unutulmuşluğa dair, anlıkta olsa bunlar unutulup sevince dönerdi. Yüzler güler, bir evladın ziyaretine gösterilen itina ile hareket edilirdi. Kolonya tutulur, şeker ikram edilirdi. Kapıya kadar bayram kutlamaya gelmiş olduğumuz evlerde, sabahın köründe bizlerle birlikte bayram yaşanmaya başlanırdı. Rengarenk şekerliklerden çeşit çeşit şekerler alınıp poşetimize doldurulur, sıra atlatmaksızın bir diğer eve geçilirdi. Girilen sokakta atlanan bir ev olamazdı, lakin bu durum o evdekilere ayıp yapılmış kabul edilirdi.
Çocuk yaşımda yüreğimde yoğun duygularla yaşadığım, öz güvenimin ve iletişimimin gelişmesinde büyük katkısı olan o yıllar, bu yıllarıma da gelmemi sağladı. Sokakta; güven içerisinde, kendi kendimize geliştirdiğimiz oyunlar oynanır, ara sıra küsüp sonra konuşularak barışılırdı. Sorun gibi görünen konulara, çocuk aklımızca mantıklı çözümler üretilirdi. Bir arkadaşın omzuna el uzatılıp, güven duygusu küçüklükten yaşanmaya, arkadaşın önemi ta o yıllarda anlaşılmaya başlanırdı. Şimdilerdeki gibi aileler; hiç kimseye güvenme, herkese dikkat et, bu devirde kimseye güvenmeyeceksin, arkadaş arkadaşın kuyusunu kazar gibi cümleler kullanmazdı. Yaşanan birçok olaydan sonra, ailelerin bunları söylemesi ve temkinli hareket etmesi gayet normal. Geçmişte insanlarımız daha saf ve temiz duygulara sahipti. Yaşam; teknolojiyle eşgüdüm içinde ne kadar hızlı geliştiyse, suyumuza pislik, yüreğimize kötülük damladı. Gelişmiş modern! yaşamları ve amacının çok ötesinde kullanmayı marifet saydığı, son model teknolojik aletleriyle insanoğlu asosyal, duygulardan yoksun, vicdansız bir canlı türü olup çıkıverdi.
Bayram bayram, dünyadaki en vahşi canlı türü olan insanoğlunun, son bir ay içerisinde bile ne tür vahşetlere, katliamlara imza attığını ayrıntılarıyla anlatıp, moralinizi bozmak istemem. Elbette içimizi yakan, yüreğimizi tüketen bu durumlar unutulmamalı ve bu hain saldırılara alışmamalıyız. Sende artık; yaşanan olaylara haklı tepkisini koyanlara beddua eden, abartıyorsunuz diyenlere karşı ses ol, yüreğinde bunca acıya dair bir tek söz ol. Zaaflarını halka yüklemeye çalışıp, sorumluluk gözetmeyenleri gör de göz ol. Varsın birileri çıkarları uğruna, körü körüne uydurma değerlere kol kanat gersin. Sen mantığınla değerlendirip yaşananları, eğme boynunu. Küfre, cehalete, hakarete eğme, pusma köşe bucak umut ol.
Evlerine ateş düşenlerin zehir olan günleri ve gecelerinde, nefes almak dahi zorken görmezden gelmek, unutup gitmek… Kahkahalar yükseltip gökyüzüne, sana değmeyen yılanın zehriyle yaşamaya devam etmek… Bayram; kucaklaşma, sevinç, samimiyet, gülen yüzler, sohbet demek. Peki; bunca acıyı unutur mu yürek! Bayram herkese gerek…