Haim Nahum doktrini; şu ana fikir kümelerinden oluşmaktadır. Türkleri savaşla yıkamazsınız. Türkleri yıkmak için;
*Türk Milleti’ni aç bırakacaksınız. Yani ekonomik üretkenlikten el çektirerek kendisine özgüveni olmayan bir topluluk yapacaksınız.
*Türk Milleti’ni işsiz bırakacaksınız. Yani üretkenlik melekelerini yok edeceksiniz. Gerekirse onlara bir tarım toplumu olmayı bile çok göreceksiniz. Onların ahırlarla, sığırlarla ve hayvanlarla meşgalesine bile yani hayvancılık yapmalarına bile meşakkatler getireceksiniz.
*Türk Milleti’ni borca esir edeceksiniz. Türk Devleti’ni borçlandırmak yetmez. Fert fert bu milleti borçlandıracaksınız.”Onurum, ömrümden uzun olsun” şuur sadeliğindeki bir millet borçlandırılabilirse, yok edilmesi kolay olacaktır.  
*Türk Milleti’ni dininden yani gerçek İslam’dan uzaklaştıracaksınız. İşte bu dört şartı yerine getirmeden Türk Milleti’ni tarih sahnesinden silmek için savaşmayınız. Eğer bu şartlar tekâmül etmeden savaşırsanız, kazanamaz yenilirsiniz.

Türkiye’yi pazarlıyoruz mantığı ve devleti küçültüyoruz iddiasının neticesinde, emperyalist ülkelerin şirketleri ülkemizde ezici ve orantısız bir boyutta  devleşmiştir. Milletimiz ekemez, biçemez, dikemez ve üretemez olmuştur. Bu gün milletimiz her türlü üretme becerisi unutturularak, himaye mantığı ile hayat sürdürmenin eğilme kolaycılığına alıştırılarak çok mübalağalı bir sadaka anlayışına terk edilmiştir. Milletimizin büyük çoğunluğunun zihin ve midesi; kapısına bırakılacak erzak ve iaşe ile geçinmenin zorluğuna terk edilmiştir.

Ülkemizde; üretimin önüne, tarımın önüne, hayvancılığın önüne, sanayileşmenin önünde son dokuz seneden beri takozlar inşa edilmiş, ancak emperyalizmi kanlandıracak tüketim sarhoşluğu ise adeta teşvik edilmiştir. Ülkemizde üretim ve tüketim dengeleri arasına müzakere edilmeyen ve tedbirine yanaşılmayan bir karakter öldürücü yaban virüsü girmiştir ve tüm bedeni her geçen gün daha da zayıf düşürmektedir. Tüm bu nedenlerin neticesi olarak ülkemizde işsizlik oranları dağlar kadar yüksek seviyelere oturmuştur.

Bunlara ilaveten, ülkemizde özel teşebbüsün 200 milyar dolar borcu, devletin 220 milyar dolar borcu, millet olarak ferdin 110 milyar dolar borcu ve bu ülkenin nihai olarak toplam 530 milyar dolarlık devasa bir borç stoku her geçen gün daha da artarak yükselmektedir.

Avrupa Ülkeleri yaklaşık 200 yıldan bu yana, insan haklarını, adaleti, eşitliği, özgürlüğü ve kalkınmayı ulaşabildikleri tüm dünya ülkelerine cömertçe sunmanın gayreti içerisinde olduklarını, demokrasi bahanesini de öne sürerek kullanmışlardır. Gerçek olan ise, tüm bu çaba ve söylemleri ile sömürge karakterlerini tüm mazlum milletler üzerinde acımasızca icra etmekten başka bir kaygı taşımamışlardır.

Mısır hahamı olan Siyonist Haim NAHUM 1923 yılında Lozan antlaşması öncesinde Avrupalı dostlarına ve mason loca şeflerine şöyle seslenmiştir. '' Yanlış yapıyorsunuz; Anadolu'yu işgal etmekle Müslüman Türkleri sindireceğinizi mi sanıyorsunuz? Hayır, birkaç yıl içinde bu milletin yeniden dirileceğini, toparlanıp derleneceğini hesaba katmıyorsunuz! Öyleyse yapılacak şey; Lozan antlaşmasıyla bunlara bir fırsat tanıyıp, bu zaman içinde İslamiyet'ten uzaklaştıracak, din ve tarih şuurunu unutturacaksınız. Müslüman Türkler, bir iman ve ahlak tahribatı süreci geçirmelidirler. Ekonomileri çökertilmeli, siyasi partilerden gazetecilere, hepsi ele geçirilmelidir. Onlar, ülkelerini parsel parsel satacak hale getirilmelidirler. Yumuşak ve kolay lokma yapıldıktan sonra ise, Türkiye parçalanıp büyük İsrail'e katılmalıdır. '' demiştir.

Bu kocaman cümle tamamen Siyonist Haim NAHUM’a aittir. Korkulacak bir şey yoktur. Korkudan bayılıp ölünecek bir durum vardır. Çünkü bizlerden hariç herkes görevini yapıyor. Yine çok korkunuz ve korkudan ölünüz! Çünkü herkeslerin haricindeki bu sessiz yığınlar, uyku suskunluğundadırlar. Çünkü bu ölüm uykusuna yatmış sessiz yığınlar ölümün sekaret nöbetindeler.