İçimde söylenmemiş kelimeler, yüreğimde yaşanmamış duygularım var bana isyan eden. Biraz öteye gitmeye engel korkularım, dillerimi lal eden bakışlar hayatımın dört bir yanında. Dirhem dirhem lokmalarım doygunluğuma, hayatımı idame adına. Küçük küçük adımlarım zamandan bağımsız, hayat yolumun sonuna doğru ilerleyen, sakince. Bir ışık var ermek istediğim, yolun sonunda görmek istediğim. Sessiz ve usulca.
Alevîliğin temel öğretisi Dört Kapı Kırk Makamdır. Bahsi geçen dört kapı ve kırk makam  Hz. Ali ve Ehl-i beyt ile süre gelmiş,  Ahmed Yesevî tarafından “Fakrname” adlı eserinde dile getirilip, somutlaştırılmış ve formüle edilmiştir. Öğreti; Hakka yürünen yoldaki geçilmesi gereken aşamaların tamamıdır. İnsanların; inançlarını, düşünce ve ahlaki yaşamını kolaylaştırmak amacıyla inanç, çeşitli kapı ve makamlara ayrılmış, kurallara boğulmaları engellenmiştir. İnsanı “İnsan-ı Kamil” (olgun insan) olmaya taşıyan ilkeleri Hünkâr Bektaşi Veli; “ Kul Tanrı’ya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur.” diyerek belirtmiştir. Dört kapı; Şeriat, Tarikât, Marifet ve Sırr-ı Hakikât kapılarıdır. Her kapıya ait on makam, toplamda kırk makam vardır. Bugün değineceğim konu Marifet kapısında yer alan “ Sabır ve Kanaat” kapısıdır.
Sabretmek, insani tutku ve zaaflar nedeniyle günümüz dünyasında zorlu bir süreçtir. Süreçtir çünkü; bir zaman diliminde gerçekleşen, insanın kendine, nefsine, duygularına, duyularına, hırslarına hükmetmesi, kontrol etmesi durumudur. Yaşam içerisinde birçok dış etken bu kontrol mekanizmasını bozmaya çalışmaktadır. Sistem insanı yönetmek adına, tutku ve zaaflarını nasıl kullanabileceğini çok iyi bilmekte, sabır ve kanaatten uzak örnekleri normalmiş gibi göstermektedir. Bireyci yaklaşımın desteklediği dış etkenler; dostluk, arkadaşlık, dürüstlük, doğruluk vb. birçok kavramında önüne geçebilmektedir. Sabır olgusu ile istediğine ulaşmaktansa, bu kadarı tamam demektense, daha da olsun demek ve kısa zaman diliminde ulaşmaya çalışmak, günümüz insanının kolayına ve hoşuna gitmektedir. İsteğin sabırsız yani kısa zamanda gerçekleşmesi sırasında yapılan hatalar, yanlışlar, ezip geçilen birçok duygular ise, kazanmanın verdiği zevkle görmezden gelinmektedir. Yalnız bu zevk kısa vadede kazanmak, uzun vadede ise kaybetmektir. Herkesin isteklerinin, hedeflerinin olması çok normaldir. Hedefsiz olmak asıl sorundur. Lakin hedef ve isteklerin gerçekleşmesi aşamasında, uygulanan yol ve yöntem çok önemlidir. Marifet kapısında bulunan “sabır ve kanaat” le mi gerçekleştirilmeye çalışılmalı, yoksa başarıya giden her yol mübahtır gibi bencil düşünceyle mi? Her yolun mübahlığını kabul eden yoz ve yobaz bu düşünce akımından etkilenmiş, bencil yaşam örnekleri o kadar çoktur ki; gördükçe şaşkınlığımız alışkanlığa dönerek normalleşir. Ülkemiz idaresinde, iş yerlerimizde, ilişkilerimizde vb. birçok örneği kendi yaşamımızdan verebiliriz. Sabır ve kanaat’ı yaşamına nüfuz ettirmemiş insanlar; dünyaya bir gözünde hırs, diğerinde kibirle bakan, birer canavara dönüşmüşlerdir.
Oysaki yüzyıllardır öğretilerinde sabır ve kanaati bir makam sayan toplumda ise, Hakka yürümenin aşamalarından sadece birisidir. Öğretiyi inanç ve kültürel yaşamlarında sürekli irdeleyerek, önemini ve unutulmamasını sağlamışlardır. Aşık Daimiden bir şiirle sabrımızın sınırsız, kanaatkarlığımızın doygun olduğu günler diliyorum.
Menzil almak ister isen
Gönül sabreyle sabreyle
Dostu bulmak ister isen
Gönül sabreyle sabreyle
Sabredenler menzil alır
Sabretmeyen yolda kalır
Sabreden maksudun bulur
Gönül sabreyle sabreyle