Yaralarımız ta eskilerden açılmış, tüm yönleriyle yaşanmıştır.  Küçüklükten bu yana bir kısmı kapanmış, bir kısmı zaman zaman acıtmaya ve kanamaya devam etmiştir. Eskilerin omzumuza yüklediği, yüreğimizde ve duygularımızda derin acılar yaşatmasının yanında, yenileri de sürekli hayatımıza istemeden de olsa dahil olmuştur. Tam anlamıyla yaşam budur belki; acılar, hüzünler, gözyaşları, gülücükler, mutluluklar sen, ben ve biz.
Unutulmaz yanlarıyla; bir yanımız derya deniz, bir yanımız kör kuyularda Yusuf misali geleceğin rüyalarında çaresiz. Hırsın karartıp, perde indirdiği gözlerde; kardeşliğin sevgi dolu bakışlarının hükümsüz kaldığı anlarında hissedilen acı ile sıradan çocukça düşlerin peşinde koşup düştüğünde kanayan yerlerin, hissettirdikleri benzersiz. Renkleri yoktur lakin acıdan acıya fark çoktur. Dört bir yanımız yara, her hücremiz acıyla dolu, sevgisiz kaldık hepimiz.
Çocukluğumda uzunca bir süre bisikletim olmaması, iki turluk kiralayıp binemeyeceğim anlamı taşımıyordu. Çocuktum ve bisiklet tüm çocuklar gibi benimde binmek için can attığım bir durumdu. Kısa mesafede binip, hemencecik inmek anlamı taşısa da, vazgeçilmez bir mutluluktu. Bu tamda doyuma ulaşılmadan, tadımlık bir anı resmediyordu. İnince gözüm hala bisiklette kalsa da, yaşamın bütününde kanaatkar ve mütevazi olmayı gösteriyordu. Bisiklet serüveninin birçok seferinde ufak tefek düşüşlerimde dizlerim, ellerim ve bazen başka yerlerim kanamış, çizilmiş ve yara almıştı. Anlık acıların yaşattıkları, ertesi gün son bulurdu. Çünkü bu yaralar daha kabuk bağlamadan, geceler sabah olurdu.
İnsanın neresi ağrıyorsa canı oradadır sözü, ağrı dinene kadar doğruluk payı taşısa da, asıl acılar yüreklerde yaşananlardı. Bunlar zamanla şiddetini azaltan fakat ömür boyu tükenmeyen cinstendi. Üstü küllenip, ateşi sönmüş gibi görünse de, bir zaman olur küller uçuşur ve yaşattığı acı tekrardan nüksedip, burun direklerini sızlatırdı.  Öyle ya bir diş ağrısıyla, dertli bir baş ağrısı bir olabilir miydi? Diş tedavisiyle geçen acılar, dertli bir başın yaşadıklarında çektiklerini sarıp sarmalayarak unutturamazdı. Yani insanın canı yürekteki yaralarda ve yaşattığı acılardaydı.
Bir annenin, babanın yüreğinde açılan, evladının yokluğunun yarası ile evladın yüreğinde ki atalarının yokluk yarası anlatılamayacak kadar büyük ve bazen görmemiş, hatırlamıyor olarak bilmek ise daha az acıydı. Zihin sınırlarımın çeperlerinde, ufak tefek kendimce resimlerden kurduğum doğal olmayan anılardan başka bir şeyde yoktu. Babasızlık bir yara, olmadığını bilmek gerçekten zordu.
Yaşadığımız tüm acıların bizi biraz pişirdiği ve hayata karşı daha emin adımlarla yürümemize katkı sağladığı bir gerçekti. Yüreği ile göz pınarlarının bağlantısı kesilmiş olanlar, umutlarının ve mutluluklarının sebebini aramayanlardı.
Gözyaşlarımızın; yaralarımızı sarıp acılarımızı dindireceği, yaşamın tüm kirini pasını temizleyeceği, mutluluklarımızı ve umutlarımızı büyüteceği günler getirmesini diliyorum…