Çok kapı çaldım. Hala çalıyorum ve bıkmadan usanmadan çalacağım. Evet 1934 yılında bakanlar kurulu tarafından kamu yararına çalışan dernek statüsüne getirilen Türkiye Yeşilay Cemiyetinin Adana İl Temsilciliğine destek için çok kapı çaldım ve çalıyorum. Ahlaklı, bağımsız ve milli kültürüne sahip bir neslin yetişmesi için faaliyet yapan bir cemiyeti elinin tersiyle ittiler. Adana ‘nın en büyükleri bunu yaptılar. Çok dernek var dediler.
Ben de diyorum ki… Bu dernek toplum yararına çalışıyor. Sen destek vermezsen başkası mutlaka destek verecektir. Sen de görüyorsun gençliğin ne halde olduğunu… sende görüyorsun gençliğin nasıl bir bataklığa düştüğünü… Ben bu temsilci işine laf olsun torba dolsun diye başlamadım. Ben bu işe bir çıkar sağlamak için kalkışmadım. Ben bu işe dernek binasını kurup bina içini kahvehane gibi yapıp para kazanmak için girmedim. Ben bu işe devlet organlarıyla, sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapıp gençliğin düştüğü bu durumdan kurtarıp tekrar sosyal hayata döndürmek için giriştim. Bu bir toplumsal sorumluluktur. Vicdandır. Duyarlılıktır. Gönüllülüktür. Bunları görmemezlikten gelirsen elbet bir gün senden bunun hesabını sorarlar. Evlatlarını uyuşturucu gibi bağımlıklara kurban vermiş anaların babaların gözyaşlarını görmedin galiba… Bence gördün ama vicdanın da ne kadar sızı var onu bilemem. Ama şunu biliyorum ki bu olaylar karşısında vicdanı biraz sızlamış insan bu konuda çabalayanları göz ardı etmez. Madde bağımlılığının toplumu çürüttüğünü, suç oranını arttırdığını göremeyen ve bunu engellemeye çalışan bir cemiyeti göz ardı eden zihniyetin ne niyette olduğunu ben anlamadım.
Bu cemiyeti diğer illerde çok tanınmış sanatçılar, doktorlar, belediye başkanları, valiler destekliyor. Ve diğer illerden aldığımız haberlere göre de muhteşem projelere imza atıyorlar. Gençliğin sosyal hayata geri döndürülmesinde göz önünde olan şahsiyetlerin bu faaliyetlere destek vermesi kadar güzel ve önemli bir şey olamaz. Hem dikkat çekiciliği konusunda hem köklü değişimler konusunda ne kadar önemli bir şey… Ama ben Adana da büyüklerin bunu geri çevirmesini anlayamadım. Bu ne rahatlık… Bu ne vurdumduymazlık… Tavrınız kime? Bu emin olma haliniz neyden kaynaklanıyor? Yoksa Adana da endişelenmeyecek bir durum mu var? Acaba yanlış mı yapıyorum diye kendi kendime sormadan geçemiyorum. İlk başta Adana büyüklerini duyarlılığa, vicdanını eline koymaya çağırıp köklü değişimler yapmayı istemek yanlış bir şey mi diyorum… Adana’nın diğer şehirlerdeki insanlarda oluşturduğu görüntüyü görmedin galiba sen. Adana da basit sebepli cinayetlerin ve madde bağımlılığıyla gelen gayri meşru işlerin diğer şehirlere oranla ne kadar yüksek olduğunu görmedin galiba…
Ben usanmadan bıkmadan Adana büyüklerinin kapılarını çalmaya devam edeceğim. Eksik olmasınlar desteklerini esirgemeyenler de var. Eğer ülkesini ve şehrini gerçekten seven şahsiyetler bu faaliyetlere tüm gönülleriyle destek vereceği inancındayım. Bu faaliyetlerin hepimizin geleceğine yansıyacağı ve aydınlık neslin kazanılmasında büyük bir rol oynadığı göz ardı edilemez. Bağımlılığa kurban olanların unutulmaması ve çözüm konusunda her zaman dikkat çekmeye çalışacağım. Benimle beraber bu işe gönül veren kardeşlerimin ve dostlarımın var olduğunu ve desteklerinin yanımda olduğunu her zaman hissediyorum. Her zaman olduğu gibi köklü değişim konusunda çözüm üretmek için tüm özverimle gayret edeceğimin sözünü vermiştim. Çünkü bağımlılığa evlatlarını kurban vermiş ana babaların gözyaşlarını görünce benim vicdanım sızlıyor…