Adana Adliyesi Mahmut Esat Bozkurt Avukatlar Salonunda
gerçekleştirilen basın açıklaması Adana Barosu İnsan Hakları Komisyonu
Başkanı Av. Nurettin Tanış tarafından okundu.
Basın açıklamasını baro yönetim kurulu üyeleri, avukatlar ve Çukurova
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencileri de izledi.
Adana Baro Başkanı Av. Veli Küçük, açıklama sonrası yaptığı
değerlendirmede, günün anlam ve önemini anlattı. 3 yıl önce katledilen
Diyarbakır Baro Başkanı Av. Tahir Elçi'yi andı.
"AV. TAHİR ELÇİ'Yİ SAYGIYLA ANIYORUM"
Yaşanan tüm zorlukların hukuk ve insan hakları mücadelesinden
kendilerini hiçbir zaman alıkoymadığını belirten Baro Başkanı Av.
Veli Küçük, şöyle seslendi:
"Bugün hak ve özgürlükler denildiğinde ilk akla gelen isim; 'barış
elçisi' olarak anılan ve 3 yıldır hala katillerinin bulunması
noktasında bir yol alınmayan Av. Tahir Elçi'dir. Şiddete karşı göğsünü
siper ettiği sırada, ‘Burada silah istemiyoruz, şiddet istemiyoruz’
cümlesini tamamladığı anda hain bir kurşunla katledilen, dostum demekten
mutluluk duyduğum Diyarbakır Baro Başkanımız Avukat Tahir Elçi’yi rahmet
ve özlemle anıyorum. 4 ayaklı minarenin önünde göz göre göre basın
açıklaması yaptığı sırada güpegündüz katledilmesi ve katillerinin hala
bulanamaması utanç vericidir. Diliyorum ki, katilleri bir an evvel
ortaya çıkartılır."
"SOSYAL VE TOPLUMSAL OLAYLARI TAKİP EDİYORUZ"
Dünya ve ülke genelinde yaşam hakkı ihlal edilen insan sayısının her
geçen artmasından duyduğum rahatsızlığı da ifade eden Av. Küçük, "Adana
Barosu olarak Avukatlık Yasasının 76. ve 95. maddesi uyarınca hak ve
özgürlükler ve demokrasi kavramını savunmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz
hafta İstanbul'da 3. Havalimanında çalışan işçiler ile mesleklerini ifa
ederken hedef haline gelen Çağdaş Hukukçular Derneği mensubu
meslektaşlarımızın Silivri'deki duruşmalarını da sonuna kadar takip
ediyoruz.
Fakat, siyasi iktidarının, tek adam iktidarının, polis devleti bakış
açısının en ağır koşulları ile yaşama geçirilmeye çalışıldığı,
otorirer-totaliter uygulamalarının en üst düzeyde göründüğü günümüzde
bilinçli bir şekilde, topyekün mücadele ile bu karanlıktan çıkabiliriz."
dedi.
"SARI YELEKLİ"LERİ ÖRNEK GÖSTERDİ
Av. Küçük, konuşmasında Fransa'daki toplumsal olaya da değinerek, "Son
olarak Fransa'da 'sarı yelekli'ler mücadelesini örnek olarak göstermek
istiyorum. Avrupa'nın göbeğinde yaşanan bu olay karşısında kısa süre
içerisinde, siyasi iktidarın, devlet başkanıın duyarsız kalamadığı
boyutlara vardı. Bu durum, gösterilerin, hak ve özgürlüklerin yerinde
kullanıldığında nasıl etkili sonuçlar verdiğini ortaya koyan çarpıcı bir
örnektir.
Biz yönünü Avrupa'ya, çağdaş ülkelere, çağdaş medeniyetlere çevrirmiş
bir ülke olduğumuzu iddia etmekle beraber, 5 yıl öncesinin
hesaplaşmaları ile, Gezi Parkı eylemlerinin, protestolarının cadı
avcılığı yaparak bu süreçleri siyasi iktidar anlamında devlet yönetimi
olarak olumsuz bir şekilde yaşıyoruz ve ne yazık ki kötü bir sınav
vermekteyiz. 5 yıl öncesinde yaşananların hesabının aradan geçen bunca
zamana rağmen, karşıtlıklar ve kendi düşmanını yaratmak suretiyle
ısıtılarak devam ettiğini görmek üzücüdür.
Cumhuriyetimizin 95 yıllık kazanımları ile birlikte hak ve özgürlükleri
en üst düzeyde yaşama geçirebileceğimiz, bireyin devlet karşısında
kendisini güçlü hissedebileceği, şeffaf, denetlenebilir, devlet
yönetimlerinin yaşama geçireleceğine inancım tamdır.
Aydınlık, çağdaş günlere olan inancımı hala diri tutuyorum. 10 Aralık
Dünya İnsan Hakları Gününün, farkındalığının, öneminin, siyasi
iktidarın, Cumhurbaşkanının, görev, yetki ve sorumluluk makamında
olanların da farkına varacağını ümit ediyorum."
BASINA VE KAMUOYUNA;
Günün anlam ve önemine binaen yapılan açıklaması Adana Barosu İnsan
Hakları Komisyonu Başkanı Av. Nurettin Tanış okudu.
"Bugün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 70.
yılını kutluyoruz. Bildirgede "bütün insanlar özgür, onur ve haklar
bakımından eşit doğarlar. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal
ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş
veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, hak ve
özgürlüklere sahiptir." denilmiştir. Ne yazık ki, Türkiye'de bu hakların
korunması bir yana hak ihlalleri adeta günlük yaşamın bir parçası haline
gelmiştir. Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı
uluslararası bir düzenin henüz olmadığı da açıktır. İşte bu nedenle,
insanların ırkından, renginden, cinsinden, dilinden, inancından, etnik
kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak,
insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri,
dünya çapında da henüz yeterli koruma bulamamaktadır.
Hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi yönündeki çalışmalar ve yasal
düzenlemeler, göstermelik olarak değil, hak ve özgürlüklerin tüm
insanların ihtiyacı ve demokrasinin bir gereği olduğu için yapılmalıdır.
Bu açıdan özgürlük-güvenlik ikilemi yaratılarak mevcut hak ve
özgürlüklerden asla taviz verilmemelidir. Hak ve özgürlük alanını
genişleten, insan hakları ihlallerine karşı temel bir güvence olan,
çoğulcu, yeni ve demokratik bir Anayasa ihtiyacı önem arz etmektedir.
Hak ihlalleri konusunda uluslararası temel belgeleri ve ölçütleri esas
alan yasal düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir.
Türkiye'de yoğun olarak yaşanan hak ihlallerinin özet olarak şu şekilde
belirtmek isteriz.
* Olağanüstü Hal Uygulamalarının devletin tüm kurumlarında fiili olarak
kalıcı duruma gelmesi ve KHK'lar çerçevesinde hareket edilmesi,
* Milyonlarca mültecinin insani yaşam, barınma, beslenme, sağlık, eğitim
ve en temel insani haklardan yeterinde yararlanamaması,
* Kadınlara karşı şiddettin her geçen gün artması ve kadın
cinayetlerinin önlenmesi konusunda yeterli tedbirlerin alınmaması,
* Yargı üzerindeki baskıdan dolayı, yargının bağımsız ve tarafsız
olamaması,
* Çocuk istismarcılarına karşı ağır ve caydırıcı önlemler alınmaması,
* Cezaevlerinde kötü muamelenin sistematik hale gelmesi ve hak
ihlallerinin ciddi boyutlara ulaşması,
* Basın emekçileri üzerindeki baskının her geçen gün artarak, özgür
basının yok edilmeye çalışılması,
* Siyasi baskılar neticesinde bir çok milletvekili, belediye başkanı ve
politikacının keyfi ve hukuksuz şekilde gözaltına alınması ve
tutuklanması,
* Halkın iradesi yok sayılarak belediyelere siyasi kayyumların atanması,
* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarının uygulanmayarak, hukuk
normlarının yok sayılması ve yargı üzerindeki siyasi baskının
yoğunlaşması,
* İnsan hakları savunucularının hukuksuz şekilde gözaltına alınması ve
tutuklanması,
* Lgbt'li bireylerin ayırımcı uygulamalara maruz kalması,
Yukarıda Türkiye'deki insan hakları ihlallerinin sadece bir kısmını
kısaca belirttik. Diyarbakır Baro Başkanı ve meslektaşımız sayın Avukat
Tahir ELÇİ'nin kameralar önünde katledilişinin ve yaşam hakkının ihlal
edilişinin acısını, halen içimizde yaşıyoruz. İnsan Hakları Günü'nde
meslektaşımızı bir kez daha Rahmetle anıyoruz. Bu olayın katillerinin,
sorumlularının ortaya çıkarılmamış olması ve etkin bir soruşturma
yürütülmemesi bizleri vicdanen rahatsız etmektedir.
Adana Barosu olarak, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle
dünyada ve Türkiye'de insan hakları ihlallerinin olmadığı, insan onuruna
saygının egemen olduğu, kalıcı barışın sağlanması için herkesin üzerine
düşen sorumluluğunu yerine getirmesini ve toplumun tüm kesimlerini
haklarına, özgürlüklerine ve geleceklerine sahip çıkmaya çağırıyoruz."