Ne bilinirdi zifiri karanlıkların sabahlarının, buralarda bize çok uzak olacağı. Zemherinin ardından gelecek baharların ne yeşilinin, ne mis kokan rüzgarlarının bize uğramayacağı ne bilirdi! Bilemedik ve çoğu kimsede bilemedi. Bildiğimiz ve öğretilen bir gerçeklikti, ekmeğini çıkardığın yerin memleket olduğu. Memleket gördük doyduğumuz toprakları, ayırt etmedik zerre kadar doğduğumuz topraklardan.

Kendimi bildim bileli, herkesin eski bayramları özlediği ve “ nerede o eski bayramlar” dediği cümleyi her yıl en az iki kez duydum. Eskiye özlem olsa da, sistemin bize dayattığı ve üzerimize yüklediği borcu harcıyla, onun istediği yaşamı sürmek zorunda kaldığımız bir gerçekliktir. İçimizi rahatlatmak, durumu kabul etmek ve normalleştirmek adına “ <<eskiden yakındı herkes birbirine, gidip gelinirdi şimdi öylemi>> <<millet ekmek derdinde ne yapsınlar>> , <<herkesin kendi derdi kendisine yetiyor…>>” gibi sözler kullanmaktan da geri kalmayız. Bende söylemek istiyorum; nerde o eski bayramlar? Şeker toplamak için poşetleri alıp sokaklara çıktığımız ve tanıdık tanımadık çaldığımız her kapının, güler yüzlü karşılığı olan bayramlar nerede? Şimdi insanlar çocuklarını sokağa dahi yalnız göndermemeye özen gösteriyor. Yaşanan birçok olumsuzluk onların güven duygularını sarstığından, haklılık payları var elbette. İnsanların birbirine güvendiği o eski günleri özlememek mümkün mü?

Arife günü mezarlık ziyareti ile kaybettiklerimizi anmayla başlıyor bayram serüvenimiz. Bayramın ilk günü; uzun süredir gitmediğimiz toprakları görmek ve büyükleri ziyaret etmek için memleket yollarında düştük. İlk önce Kahramanmaraş ve ardından Göksun’a geçtik. Bu topraklar benim doğduğum topraklar olsa da, atalarım 1930’ların sonlarında sürgünle gelmişler buralara. Bu toprakları yurt edinmişler, ekip biçmişler, suyundan içmişler, dağlarında koyun gütmüşler, kengerinden, yufka ekmeğinden yemişler. Şimdilerde milletin içmek için kilometrelerce yol yaptığı yayık ayranından, sütü keçilerden sağdıktan hemen sonra içmişler. Kısacası doymuşlar, yeri gelmiş doyurmuşlar gelen misafirleri. Farklı duygular yaşıyorum an be an değişen ve beni geçmişi hissettirmeye götüren. Göksun ilçe merkezi ve sonrasında Kuluçtaş köyüne gittik. Akraba ziyaretleri ve ziyaret esnasında tadına doyulmayan sohbetler. El öpmeler ve büyüklerden hayır duası almanın verdiği mutluluk muhteşem bir duygu. Öğleden sonra Kayserinin Sarız ilçesinin Çağşak köyündeki akrabalarımızı ziyaret etmek ve bayramlarını kutlamak için yola çıktık. Yaklaşık bir saatlik yolculuk esnasında geçtiğimiz köyler ve doğa, kent yaşamında dar bir alana sıkışmış ruhumun özgürce hareketlerine şahit oluyordu. Seyahatlerimiz esnasında araç trafiğinin yoğun olmadığı köy yollarında doğa adeta tüm güzelliğiyle eşlik ediyor, sessizliğiyle huzur veriyordu. Dost muhabbetleriyle taçlanan ziyaretimiz, şehrin yoğun ve boğucu stresinden bir günlüğüne de olsa alıp bizi, sessiz ve sakin diyarlara götürdü. Temmuzun ortasında Adana kan kırmızı sıcakları yaşarken, buralarda hala kar vardı dağ yamaçlarında. O kadar serin, o kadar temiz bir hava.

Bu bayram evde misafirleri karşılamanın mutluluğundan öte, daha güzel bir bayram geçirdim. Ağzım daha bir tatlandı açıkçası. Bundan sonra daha mutlu bayram günlerini herkesin yaşaması dileğiyle, her gününüz bayram olsun.