Benim adım, İNSANLIK…

Biraz önce öldüm…

Bu, benim hayatımdı…

Ve bu yaşadıklarım benim seçimim idi…

Çünkü ben, kalbinde beni taşıyan herkesin ortak diliydim…

Fakat bu yaşatılanlar benim seçimim değildi…

Çünkü herkes, sözleriyle de olsa beni andı…

Lakin hiç kimse, sözlerine özünü yansıtmadı…

 

* * *

 

İnsanlık, bugün öyle bir aşamaya varmış durumdadır ki, anlamak ve onu anlamlandırmak gerçekten çok zor. İnsanlık, normal şartlar altında hiçbir ideolojiye, renge, ırka, dile, dine, inanca, cinsiyete ve bunun gibi hiçbir şeye hizmet etmez ve etmemelidir de.

 

Günümüz dünyasında yaşadığımız olaylar göstermektedir ki, olağan koşullar altında, sözde, insanlar üzerinde “birleştirici bir etki yaratan ve ortak bir dil olarak kullanılan insanlık”; olayın özüne inildiğinde, insanlar üzerinde “ayrıştırıcı bir etki yaratan ve ortak dil olmaktan çıkarılan bir kavram” haline dönüştürülmektedir. Bu kavram, daha çok sözde kullanılıp özünü yitirmiş ve kalplere nüfuz edip de akıl süzgecinden geçirilmemiş olacaktır ki, gerçek manasını kaybetmiştir.

 

* * *

 

Bu yazdıklarım, “Gezi Parkı Olayları” sonrasında, ortaya çıkan tablonun bir yansıması olacaktır. Bu olayları birçok açıdan incelemek ve birbirinden farklı birçok sonuca ulaşmak mümkündür. Benim burada irdeleyeceğim tek bir sonuç mevcut bulunmaktadır. Bu sonuç da, yaşanan bu olaylar neticesinde insanımızın “birbirinden farklı kutuplara ayrılmış olması” durumudur.

 

Ne üzücüdür ki, yaşanan bu olayları irdeleyenler sadece tek yanlı düşünüp ona göre hareket etmeye çalışmaktadırlar.

 

Ne üzücüdür ki, yaşanan bu olayları sırf siyasi ideolojileri dolayısıyla istedikleri yöne çekmek isteyenler, farkında olsun ya da olmasın kalplerine nefret tohumu ekip kendinden olmayana, kendisi gibi düşünmeyene karşı büyük bir kin besler duruma gelmektedirler.

 

Ne gariptir ki, “ötekileştirme”ye karşı çıkanlar, bugün yaşamış olduklarımız ile birlikte, kimi zaman kitaplardan okuyup öğrendiğimiz ve kimi zaman da belgesellerden izleyip hissettiğimiz “80 Darbesi”nde “sağcı-solcu” diye ayrıştırılarak ötekileştirilen ve birbirine kırdırılan bir neslin havasını, bugünlerde “AKP’li, CHP’li, MHP’li, vs…” ya da “çapulcu” şeklinde ötekileştirerek derin, derin solumaktayız.

 

Ne acıdır ki, toplumu ortak bir noktada buluşturması gereken (siyasi) liderler, kendi çıkarları doğrultusunda hareket edip topluma ciddi zararlar vermektedirler.

 

Bu yüzdendir ki, hem siyasi otoriteler hem de belli kutuplara ayrılarak siyasi otoritelere ayak uyduranlar tarafından, hem maddi hem de manevi olarak “orantısız güç” kullanılmakta ve farklılıklara karşı tahammül etme durumu yerini tahammülsüzlüğe bırakmaktadır.  

 

Bu yüzdendir ki, yaşanan bu kriz ortamını çözecek adımları atmak yerine, daha büyük bir kaos ortamı oluşturulmak istenmektedir.  

 

Bu yüzdendir ki, kutuplaşmaya başlayan bu toplumda zalimce uygulamalar olmakla birlikte, nefret söylemleri de git gide yaygınlaşmakta ve insanlar arasındaki bu kutuplaşmanın boyutu engellenemeyecek seviyelere ulaşmaktadır.

 

Oysaki bilinmelidir ki, hiçbir siyasi ideoloji insanlığı olduğu gibi içinde barındıracak şekilde donanımlı ve de esnek değildir. Bu yüzdendir ki, sahip olunan siyasi ideolojilere takılıp kalmamalı ve her defasında ters mantık yöntemi kullanılıp olaylar farklı bakış açıları geliştirilerek tarafsız bir şekilde yorumlanabilmelidir.

 

Bilinmesi gerekir ki, “Adaleti savunup da adaletsizce uygulamalara imza atanlar, çözümün bir parçası olmak adına ellerini taşın altına koyma cesaretini kendilerinde görmüyor olsalar dahi, gerektiğinde ellerini vicdanlarına koyabilmelidirler.”

 

Yaşamış olduğumuz bu kriz ortamının çözüme kavuşturulması adına ve insanlık namına, en alt tabakadan en üst tabakaya kadar, herkes elini taşın altına koyabilmeli ya da bu yapılamıyorsa, herkes en azından elini vicdanına koyabilmelidir. Çünkü bu sorunların çözüm mekanizması, ne tek başına iktidar, ne muhalefet, ne de sadece gösterilere destek verenlerdir. Bu sorunların çözüm mekanizması bir bütün olarak, en alt tabakadan en üst tabakaya kadar, destek veren ve vermeyen halkın ta kendisidir. Bu çözümü oluştururken de, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde bahsettiği: “Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.” sözü paralelinde hareket edilmelidir.

 

Ve unutmamak gerekir ki, sorunları çözmeye çalışmanın tek yolu, sorunları yaratırken kullandığımız düşünce yöntemiyle düşünmeyi bırakıp çözüm odaklı düşünmeye başlamaktır. Şimdi, geç olmadan çözüm odaklı düşünmenin tam zamanıdır.

 

 

 MURAT TAŞ

16.06.2013 03.16