Bu aralar söyleşilerde duyduğum eleştirilerin bazılarını yazma gereksinimi hissettim. Yakışıklı ya da güzel bir şahsiyet ünlü olduğu zaman bizler hemen onların çok büyük bir insan olduklarını zannederiz ve onların hemen hayran kitlesini oluştururuz. Onları birde organizasyon düzenleyip söyleşilere çağırıp gözlerimizi kırpmadan dinleriz. Neyse bir şey demiyorum. Özgürlük var diyeceksiniz. Bende elbette diyeceğim. Herhalde sonuca bağlayamayacağım bu düşüncemi…
Söyleşilerde kafama takılanlara geçeyim ben en iyisi. Kültür ve sanat etkinliklerinin yeterli olmadığından bahsediyorlar bazıları. Haklı olabilirlerde. Haksızlar deyip kestirip atmak istemem. Birçok ilimizde kültür-sanat etkinliklerinin tam bir koordinasyon içinde olmadığını bende savunuyorum. Tamam bunda hemfikiriz. Benim kabul etmediğim nokta ise bundan farklı. Kültür-sanat faaliyetlerinin eksik olduğunu söyleşide vurgulayanlar, hemen klasik müzik konserinin ülkemizde az olduğundan yakınıyorlar. İşte tam burada durup şekerli bir şeyler içelim. Bazen sinirlendiğim zaman şekerli bir içecek bana iyi geliyor. Kültür-sanatı sadece klasik müzikle kısıtlayan bu entellere sinir oluyorum, elimde değil. Bir çoğunluğu bizim kültürümüzle alakası olmayan şeylerin ülkemizde az diye kültür-sanattan yoksun olduğumuzu söylemeleri alınlarını karışlamam için sebep oluyor. Bırakın da bari kültür-sanatımız özenti olmasın. Bize ait olmayan bir şeyi bizimmiş gibi göstermek bana mantıksız geliyor. Batıdan hiçbir şey almadık, almayacağız gibi şeyler demiyorum. Benim canımı sıkan nokta sadece bize de ait bir şeylerin olması. Bizlerinde kendi yeteneklerimizle bir şeyler üreterek, farkındalığı yakalamamızı vurgulamak istedim.
Bu bahsettiğim insanlar, kimi zaman çoğumuzdan özenti diye bahseder. Mesela birkaç kelime İngilizce kelime kullanıp konuştuğumuz zaman bizleri özentiden sayarlar. Bende şunu demek istiyorum. Sizler bir Fransız gibi giyiniyorken bir İtalyan gibi bakıyorken bir Amerikalı gibi düşünüyorken iki üç tane İngilizce kelime kullanmanın hesabını bana yapmayın. Boğazında fular, parmağında kalın taşlı gümüş yüzük ve sadece bunları takmakla entel olunuyormuş gibi davranan çakma Fransız vatandaşlarımızın ağzından “özenti olmayın!” cümlesini duymak komik oluyor. Özentinin daniskası olmuşlar ama farkında değiller. Yalnızca ben diyen bu insanlar, eleştirilere de kapalıdırlar. Bu fular, yüzük takmayla alay ettiğim kesinlikle algılanmasın. Her türlü giyinişe, her türlü kültüre ve her türlü düşünceye saygımın olduğunu temin ederim.
Elin Memleketinden…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun Londra’dan atıp tutmasının hiç hoş bir şey olmadığını düşünüyorum. Elin memleketinden hakaret ederek siyaset yapılamayacağını bu koskoca adam anlayamamış mı acaba? Bizler yalnızca sorunlarımızı kendi ülkemiz sınırları içinde çözebileceğimiz inancı içerisindeyim. Hakaret edeceksen ki ediyorsun gel ülkende etmeye devam et. Aksini düşünmenin ne niyetle olduğunu merak ediyorum. Ülkemizdeki mitingler de istedikleri gibi konuşabiliyorlar. Daha ne istiyorlar ki elin memleketinde rakip partiye hakaret ediyorlar, anlamış değilim. Ülkemin imajını olumsuz etkileyen davranışlardan bir türlü kaçınamadık. Böyle bir siyasetin ülkeme yakışmadığını düşünenlerdenim.
Soru: Başka ülkeleri iç sorunlara karıştırmak medeniyeti nasıl etkiler?