CHP Sözcüsü Öztrak, önceki depremlerde derhal müdahale ederek çalışmalara katılan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, depremden birkaç ay önce Erdoğan tarafından kabul edilen Türkiye Afetle Mücadele Planı’ndaki düzenlemeler nedeniyle, 6 Şubat depreminde tüm imkan ve kabiliyetiyle sahada bulunamadığına dikkat çekti.

Planda neredeyse tüm Bakanlıklar “ana çözüm ortağı” sayılırken, Milli Savunma Bakanlığı’na ve TSK’ya ancak yan roller verildiğini vurgulayan Öztrak, “Bu kararın altında imzası olan Recep Tayyip Erdoğan’a soruyoruz: Atadığınız Milli Savunma Bakanına mı güvenmiyorsunuz? Atadığınız Genel Kurmay Başkanına mı güvenmiyorsunuz? Yoksa atadığınız Kuvvet Komutanlarına mı güvenmiyorsunuz? Yoksa kurduğunuz ‘siyasetçi, inşaat, rant’ şeytan üçgeninde Mehmetçiğe uygun bir rol mü bulamadınız?” diye sordu.   

Kızılay’ın depremzedelere yardım için çalışan sivil toplum kuruluşlarına çadır satmasını da değerlendiren Öztrak, “Bu hükümet elinde, deprem yaralarını saran Kızılay’dan, deprem çadırlarını satan Kızılay’a, depremde para sayan Kızılay’a geçtik. Ticarileşen Kızılay da acılı zamanda millete yardım yerine, yardım malzemesi satmaya soyunmuş” değerlendirmesinde bulundu.

Holdingleşen Kızılay’da Erdoğan ailesine yakın isimlere verilen koltukları anlatan Öztrak, Kızılay’a ait bir şirketin deprem zamanı Kızılay’ın parasını işletmekle uğraştığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Millet çadır derdindeyken, bunlar nema derdine düşmüş… Şimdi ‘Kızılay nerede?’ diye sorulduğunda; Erdoğan’ın neden sinirlenip hakaretler, tehditler ve küfürler savurduğu daha iyi anlaşılıyor. Soruyoruz: Kim terbiyesiz? Kim ahlaksız? Kim namussuz? Kim adi?”

Erdoğan Hükümeti’nin 20 yılda kullandığı olağanüstü zaman ve kaynağa rağmen depreme karşı gerekli hazırlıkları yapmadığını belirterek, “Rusya-Ukrayna savaşında, Ukrayna’nın tüm savaş boyunca verdiği sivil kayıp 41 bin 193. Depremde, tek bir günde bizim verdiğimiz kayıp ise 44 bin 374. O da şimdilik… Bu hükümet yanlış tercihleriyle, yandaş kayırmacılığıyla, rant hırsıyla, başındaki kibirlisiyle yaşadığımız afeti, asrın cinayetine çevirmiştir” dedi.

Öztrak, uzmanların açıklamalarına göre depremde yıkılan binaların molozlarındaki demir, bakır, plastik gibi değerli malzemenin değerinin 12 milyar TL’yi bulduğunu belirterek, “Bu parayla, depremzedelerimiz için en iyisinden 12 bin konut yapılır. Ama daha cenazelerimizin kırkı çıkmadan, birileri alelacele bu molozları yağmalamaya çalışıyor. İşte bunun adı deprem fırsatçılığıdır. Bunun adı ölü soyuculuğudur” diye konuştu.

Deprem bölgesindeki çiftçilerin tarımsal destek ödemelerinden elektrik borçlarının kesildiğine dair belgeleri gösteren Öztrak, bu yapılanın ne hukuki ne de ahlaki olduğunu kaydederek, “Depremden sonra vatandaşın elektriğini hızla bağlayamayanlar, elektrik borcu alacağı için hızla tahsile girişmiş. Devlet milletin acılı gününde, özel şirketlerin tahsildarlığına soyunmuş” dedi. 

Normal bir ülkede, Türkiye’de yaşananların on binde biri yaşansa, milletine karşı sorumluluk hisseden, onurlu bir yönetimin bir dakika bile duramayacağını, stadyumlardaki “Hükümet istifa” tezahüratlarına karşı sonunda Saray’ın ortağının istifa ettiğini söyleyen Öztrak, “Ama o da yanlış yerden istifa etti. Sarayın bekçiliğinden istifa edeceğine, Beşiktaş üyeliğinden istifa etti… Ucube saray rejiminden kopacağına, milyonların sevgilisi Beşiktaş’tan koptu” diye konuştu. 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de, MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: 

Önce sözlerime başlarken, Malatya Yeşilyurt’ta, saat 12.04’te meydana gelen 5.6 şiddetindeki depremde bir yurttaşımız hayatını kaybetti. Bazı yurttaşlarımız, çok sayıda yurttaşımızda yaralandı. Hayatını kaybeden yurttaşımıza Allah’tan rahmet, yaralanan yurttaşlarımıza acil şifa, milletimize, ailelere sabır diliyorum. 

CHP’NİN YETKİLİ KURULLARI GENEL BAŞKANIMIZLA BİRLİKTE

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Toplantımızın ana gündemini, depremin ilk 48 saatinde yaşanan büyük ihmaller ve yurttaşlarımızın deprem bölgesinde, halen yaşamakta olduğu ciddi sıkıntılar oluşturdu. Genel Merkezimiz, Genel Başkanımız, milletvekillerimiz, belediyelerimiz ve örgütlerimiz eliyle, depremzedelerin yaralarını sarmak için, bugüne kadar yaptığımız ve yapacağımız çalışmaları da, toplantımızda ele aldık.Evlerimizin sadece barındığımız değil, aynı zamanda her türlü afetten korunduğumuz yerler olabilmesi için uygulayacağımız projelerin ve politikaların planlanması da toplantımızın bir diğer önemli gündem maddesiydi. Hafta sonunda yoğun mesaimiz sürdü. Milletvekillerimizin önemli bir kısmı, deprem bölgesinde görevli olduklarından, Pazar sabahı meclis grubumuzla, uzaktan bağlantıyla bir olağanüstü grup toplantısı yaptık. Öğlen de Parti Meclisimizi topladık. GenelBaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, deprem bölgesinde yapılanları, halkın taleplerini, sorunları, son durumu, Milletvekillerimizden ve Parti Meclisi üyelerimizden bir kere daha dinleme imkanını buldu. Ardından da, yaklaşmakta olanseçimlerle ilgili olarak, Partimizin tüm yetkili kurulları, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na, sürecin yürütülmesi konusunda, oybirliğiyle tam yetki verdi. Böylece Cumhuriyet Halk Partisi’nin, yetkili kurulları, 13. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte olduğunu, kararlılıkla bir kez daha ilan etti.

20 YILLIK MUKTEDİR DEKORU DEPREMDE YERLE BİR OLDU

Bizim devlet anlayışımızda, devlet insan için yaşar. Çünkü insan yaşarsa, devlet de yaşar. Ve devletin iki temel görevi vardır. En öncelikli görev; “Vatandaşların can güvenliğini” sağlamaktır. Sınır güvenliğini sağlamak; can ve mal güvenliğini sağlamak; “Güvenli şehirlerde, güvenli evlerde barınma imkânı” sağlamak… Bunların hepsi devletin öncelikli görevidir.

İkincisi ise; “Toplumsal refah ve dayanışmayı” sağlamaktır. Dar gününde vatandaşına kucak açmak, kanayan yaraları sarmak, düşeni, ayağa kaldırmak, kimseyi arkada bırakmamak, bilhassa kimsesizlerin kimsesi olmak… Devletin diğer önemli görevidir. Devlet bu görevlerini, milletin belli bir süreyle yetki verdiği, hükümetler eliyle yürütür. Ülkemizde yaşananlar, yürütme görevini taşıyan Erdoğan’ın, görevini ihmal ettiğini artık ortaya koymuştur. Bu hükümet, milletimize, depreme dayanıklı şehirlerde, “Güvenli evlerdeoturma” imkânını sağlayamamıştır. Depremin ardında da, milletimiz enkazın altında canıyla boğuşurken, milletimizin yardımına koşamamıştır. Erdoğan’ın 20 yıllık muktedir dekoru, afrasıyla, tafrasıyla, cakasıyla, kibriyle, depremde enkaz altında kalmıştır. 

DEPREM MİLLİ GÜVENLİK SORUNU, HÜKÜMET BEKA SORUNU

Bugün itibariyle, depremin üzerinden, tam üç hafta geçti. Depremde yitirdiğimiz yurttaşlarımızın sayısı, 44 bin 374’e ulaştı. Enkaz altında kalan, enkazdan çıkarılamayan, bedenleri dahi bulunmayan, çok sayıda vatandaşımız var. Milletimiz cenazelerini, sıra sıra naylon poşetlerle, battaniyelerle, yem çuvallarıyla, alelacele defnetmek zorunda kaldı. Acılarımızı hala sindiremedik. Üzüntü ve keder yumruk gibi, boğazlarımıza düğümlendi, kaldı. Yüreklerimiz büyük bir yangın yeri, külleneceğe de, hiç benzemiyor. Bu felaket şunu açıkça göstermiştir: Ülkemizin en başta gelen milli güvenlik sorunu; depremdir. Memleket için en büyük beka sorunu da bu milli güvenlik sorununa gereken tedbirleri almayan beceriksiz hükümettir. 

ZAMANI DA VARDI, KAYNAĞI DA VARDI

Milletimiz bu hükümete, ömründen 20 yıl vermiştir. 2,5trilyon dolar tutarında vergi ödemiştir. Bu da yetmemiş, bu yönetim; milletimizin atadan, dededen kalan; malını mülkünü, 63 milyar dolara satmıştır. Üstüne içeriden, dışarıdan, 125 milyar dolar da borç almıştır. 20 yılda 2 trilyon 726 milyar dolar harcamıştır. Bu, rakam kendinden önceki 56 hükümetin, 79 yılda harcadığı paranın tam 4 katıdır. Ama Erdoğan Hükümeti, kullandığı bu olağanüstü zaman ve kaynağa rağmen deprem için hazırlık yapmamıştır. 

DEPREMDEKİ CAN KAYBIMIZ, SAVAŞTAKİ UKRAYNA’NIN SİVİL KAYIPLARINDAN FAZLA

Kuzeyimizde büyük bir savaş var. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, birinci yılını doldurdu. Ukrayna’nın tüm savaş boyunca verdiği sivil kayıp; 41 bin 193’tür. Depremde, tek bir günde, bizim verdiğimiz kayıp ise 44 bin 374’dür. O da şimdilik… Bu gerçekten büyük bir beceriksizliktir, bu gerçekten büyük bir kifayetsizliktir. 

HÜKÜMET AFETİ ASRIN CİNAYETİNE ÇEVİRDİ

Bu hükümet, yanlış tercihleriyle, yandaş kayırmacılığıyla, ranthırsıyla, başındaki kibirlisiyle, yaşadığımız afeti, asrın cinayetine çevirmiştir. Deprem felaketinin vuracağı yeri, bilim adamları yıllar önceden söylemiş. Devletin namuslu bürokratları bununla ilgili raporlar yazmış. Depreminbüyüklüğü bile tahmin edilmiş. Buna göre simülasyonlar, tatbikatlar yapılmış… Semt, semt; mahalle, mahalle… Deprem anında nerede, ne yaşanacağı, tespit edilmiş. Peki, hükümet ne yapmış? Yandaşlarının yaptıklarına göz yummuş. Siyaset, müteahhit, rant ölüm üçgenini, mükemmel bir şekilde işletmiş. Malzemeden çalmayı alışkanlık haline getirenleri, yolsuzluktan, usulsüzlükten beslenenleri abat etmiş. Tedbir almamış. Binaları kontrol etmemiş. Onun yerine bol bol reklam filmi çekmiş. İçişleri Bakanı atamış, o da çıkmış kamu kaynaklarıyla, kendi siyasi şovunu yapmış… Bu bakan, “Bir daha hiç kimseye, ‘Nerede bu devlet?’ sözünü söyletmeyeceğiz” diye, vatandaşa sözler de vermiş… Sonuç? Adana’da, Osmaniye’de, Hatay’da, Kilis’te, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta, Malatya’da, Adıyaman’da, Şanlıurfa’da, Diyarbakır’da, “Nerede bu devlet?” feryatları, arşa yükseldi… İnsanlarımız 48 saat boyunca, enkaz altında bir başına kaldı. Mehmetçiğimiz hızla sahaya intikal ettirilmedi. Arama kurtarma çalışmalarına zamanında katılamadı. Silahlı Kuvvetlerimiz, sahra hastanelerini, sahra mutfaklarını, sahra çadırlarını, sahra tuvalet ve banyolarını, en kritik zamanda kuramadı. Oysa daha önceki felaketlerde, depremden 6 saat sonra, Mehmetçiğimiz bütün bunları yerine getirebilmişti. Ama bu sefer olmadı, yapamadı. Peki, neden?

O KARAR DEPREMDEN 5 AY ÖNCE ALINDI, ALTINDA ERDOĞAN’IN İMZASI VAR 

Bunun sebeb-i hikmeti, işte bu kararda… 6053 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı. Karar tek satır: Bu arkada “Ekli ‘Türkiye Afet Müdahale Planı’nın’ yürürlüğe konmasına karar verilmiştir” diyor. Tarih: 14 Eylül 2022. İmza: Recep Tayyip Erdoğan. Yani depremden yaklaşık 5 ay önce… Resmi Gazetede yayımlanarak bu karar yürürlüğe girmiş. 6 Şubat 2023 sabahı, NATO’nun ikinci büyük ordusu, Türk Silahlı Kuvvetleri, deprem bölgesine tüm imkân ve kabiliyetleriyle sürülmediyse, sebebi işte bu karardır. Askerlikte bilinen bir kuraldır: “Savaşın başında yaptığınız hata, savaşın sonuna kadar peşinizi bırakmaz.” Ülkemizde en büyük helikopter filosu kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde… Bu ülkede en büyük nakliye uçak filosu kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde… Ülkede en büyük iş makinesi taşıma filosu kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde… Bu ülkede en büyük sahra hastanesi, sahra mutfağı, sahra çadırları kurma kapasitesi kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde… Bu ülkede bir kriz veya afet anında, en hızlı biçimde organize olma, müdahalede bulunma kapasitesi kimde? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde… 

MEHMETÇİĞE DOĞRU DÜRÜST BİR ROL VERİLMEMİŞ

Ama işte elimdeki bu kararla, Afetlere Müdahale planında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne doğru dürüst bir rol verilmemiş. Şimdi arkaya bir tane matris konmuş, o matrise dönüp bakıyorsunuz bu matriste ana çözüm ortakları belirlenmiş ilk sütunda. Neredeyse tüm Bakanlıklar, “Ana çözüm ortağı” sayılmış. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri, bir deprem anında yapılacak müdahalelerde, ana çözüm ortakları arasında yok, sayılmamış. Sarayın trol ordularını yöneten, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na, deprem esnasında başrol verilmiş. Ama Mehmetçiğe hep tali, diğer bakanlıkları “destekleyen” yan roller vermişler. “Siz şöyle bir kenarda durun hele” demişler. Hadi Türk Silahlı Kuvvetlerine, böyle bir felakette, ana çözüm ortağı rolünü vermediniz? Peki, Milli Savunma Bakanlığı neden ana çözüm ortakları arasında yok? 

VEHİMLERİNİZ, KORKULARINIZ, LİYAKATSİLİĞİNİZ YÜZÜNDEN

Bu sistemi, kararlar hızla alınacak diye bize pazarladınız. Bürokrasiyi azaltacağız diye bize pazarladınız. İdeolojik yaklaşımınız, vehimleriniz, korkularınız, liyakatsiz kadrolarınız ve zamanında alamadığınız kararlar yüzünden, insanlarımız 48 saat, enkazın altında bir başına kaldı. Bunun sebebini gerçekten merak ediyoruz. Ve bu kararın altında imzası olan, Recep Tayyip Erdoğan’a soruyoruz: Atadığınız Milli Savunma Bakanına mı güvenmiyorsunuz? Atadığınız Genelkurmay Başkanına mı güvenmiyorsunuz? Yoksa atadığınız Kuvvet Komutanlarına mı güvenmiyorsunuz? Anlaşılan kurduğunuz “siyasetçi, inşaat, rant” şeytan üçgeninde, Mehmetçiğe uygun bir rol bulamamışsınız. 

SOĞUKTA ÇADIRSIZ, AYAZDA ÇORBASIZ BIRAKTILAR

Cevap ne olursa olsun… Enkazın altındaki insanlarımız, “Sesimi duyan var mı?” diye, bağıra, bağıra, soğuktan donarak can verdiler. Milletimiz soğukta çadırsız, ayazda çorbasız kaldı. Cenazemize kefen bezi bulamayanlar, dirimize çadır bulamadı. Ama bu rantiyecilerin, sebebi oldukları devasa enkaz yığınının üstünde, bildik fırsatçıların, yağmacıların, ölü soyucuların suretleri, birer birer ortaya çıkmaya başladı. 

SADECE MOLOZU KALDIRMAK 4,5 AY

Uzmanların yaptığı çalışmalara göre, deprem bölgesinde atılması gereken moloz miktarı, en az 100 milyon ton. 1 kamyonla ortalama 30 ton moloz taşısanız ve aynı kamyona günde 5 tur attırsanız, bir günde 150 ton yük atabiliyor. Deprem bölgesine 5 bin kamyon tahsis edilse, bölgedeki molozların atılması, 133 gün sürer. Yani 4,5 ay… Tabi bu molozlar atılırken, çevreye de zarar verilmemeli. 

MOLOZ YAĞMASI, DEPREM FIRSATÇILIĞI

Bu hafriyat işi, çok kârlı bir iş… Enkazın içinde çok değerli atıklar da var. Buradan çıkacak, demir, bakır ve diğer değerli madenlerle, PWC, plastik gibi, geri dönüşümü yapılacak ürünlerin, ekonomik değerinin, en az 12 milyar lirayı bulduğu yazılıp çiziliyor. Bu para, depremzedelerimizin, onların evlerinden çıkıyor bu enkaz. Bu parayla en iyisinden onlar için 12 bin konut yapılır.  Ama daha cenazelerimizin kırkı çıkmadan, birileri alelacele bu molozları yağmalamaya çalışıyor. Bunun adı deprem fırsatçılığıdır. Bunun adı ölü soyuculuğudur. OHAL şartlarında, kamunun tüm araçları, makine ve ekipmanı moloz taşımak için kullanılıyor. Ve yangından mal kaçırır gibi bu molozlar, birilerinin elinde kalıyor. Buradan soruyoruz; bu molozların kullanılması ve işlenmesi için, ihale yaptınız mı? Yaptıysanız bu ihaleler kimlere verildi? Kaçtan verildi? Bunları derhal açıklayın ve buradan elde edilen gelirleri de depremzedelere derhal tahsis edin. 

İNŞAAT İŞLERİ YANDAŞA ÇOKTAN PAY EDİLMİŞ, ALLAH’TAN KORKUN

Yine bugün öğreniyoruz ki, inşaat işleri, yandaş şirketlere çoktan pay edilmiş bile… Kimin nerede, kaç konut yapacağı belirlenmiş. İhaleler nerede? İhale şartnameleri nerede? Hep aynı hikaye. Benim oğlum bina okur; döner döner yine okur. Hala deprem enkazından rant çıkarmanın derdindeler. Hala artçı depremler sürerken, bölge beşik gibi sallanırken bu ne acele? Bu ne telaş? Milletin altında kaldığı enkazdan, hızla kan parası çıkarmaya kalkmak, ahlaksızlıktır. Kuldan utanmakalmamış. Bari Allahtan korkun.

DEVLET MİLLETİN ACILI GÜNÜNDE, ÖZEL ŞİRKETLERİN TAHSİLDARLIĞINA SOYUNMUŞ

Bir diğer deprem fırsatçısı da, bölgedeki elektrik dağıtım şirketleri… Cumhuriyet Halk Partisinin Tarım ve Hayvancılıkla ilgili bölgede araştırma yapacak komisyonuna üye milletvekillerimiz, geçtiğimiz hafta deprem bölgesindeydi. Şanlıurfa’da depremzede çiftçilerimiz, çok dertli… Çiftçilerimiz depremden sonra bile, elektrik borçları mahsup edildikten sonra, destek ödemelerini ancak alabiliyorlar. 

İşte belge burada. Bir çiftçimizin alacağı destek, 42 bin 430 lira alması gereken destek. Kanunen hak ettiği destek. Ama ne ödenmiş Ziraat Bankası tarafından? 1.092 lira 27 kuruş. Neden? Çünkü aşağıda yazıyor, devlet önce elektrik borcunu mahsup etmiş. Depremden sonra vatandaşın elektriğini hızla bağlayamayanlar, elektrik borcu alacağı için hızla tahsile girişmiş. Devlet milletin acılı gününde, özel şirketlerin tahsildarlığına soyunmuş. Yapılan bu işlem; ne hukukidir, ne de ahlakidir… Çiftçilerin elektrik dağıtım şirketlerine olan borçları, kamu alacaklarının tahsil usulüne tabi değildir. Bu konuda Danıştay’ın açık kararları var. Ama devleti yönetenler, depremzede çiftçiye, tarlasını eksin diye verdiği destekten, yandaş şirketlerin elektrik faturasını tahsil etmenin peşinde. Yazıklar olsun. Enerji ve Tarım Bakanları bu işe derhal el atsın. Depremzede çiftçilerimiz, deprem fırsatçılarının elinde perişan olmasın. Bunu siz yapmazsanız, birkaç ay sonra geldiğimizde biz zaten yapacağız. 

YABANCILARA KONUT SATIŞI 5 YIL DURDURULMALI

Deprem fırsatçılığı demişken, konut fiyatları ve kiralardaki fahiş artışları söylememek olmaz. Deprem bölgesinden, diğer illerimize yoğun bir göç var. Özellikle büyük şehirlerde, kiralarda olağanüstü artışlar yaşandığına dair, çokça şikâyet alıyoruz. Zaten, “Faiz sebep, enflasyon netice” safsatasıyla, konut fiyatları ve kiralar şaha kalkmıştı. Şimdi depremle beraber bunun yarattığı barınma krizi, ülkemizde daha da ağırlaştı. Biz öncelikle yabancılara konut satışının, 5 yıllığına durdurulması hususunda ısrarcıyız. Bu yeni yatırımlar devreye girerken en azından kısa vadede, konut arzının toparlanmasına katkı verecektir. Şu anda deprem bölgesindeki en önemli sorun, geçici barınma sorunudur. 

ERDOĞAN’A SARAY ÇOK, MİLLETE ÇADIR YOK

Gördük ki; Erdoğan’a saraylar çok. Ama millete çadır yok. Yıllardır bunlar “Çadır devleti değiliz” diye, ahkâm kesiyorlardı. Meğerse kastettikleri, elinde depremzedeye dağıtacak, “Çadır olmayan” devletmiş. Deprem ve fırsatçılık kelimeleri yan yana geldiğinde, belki de en son akla gelmesi gereken isim Kızılay’dır. Ama bu depremde gördük ki; deprem yaralarını saran Kızılay’dan, deprem çadırlarını satan Kızılay’a, depremde para sayan Kızılay’a geçmişiz. 

KIZILAY’I TİCARETHANEYE ÇEVİRDİLER

Erdoğan şahsım rejiminin ülkemizde çürütmediği, tek bir değer ve kurum kalmadı. Depremin daha ilk günlerinde, milletten bağış toplayan bir Sivil Toplum Kuruluşu, yine milletin bağışlarıyla çadır yapan Kızılay’dan, parayla çadır ve gıda satın almış. Parayla alınan bu çadırlar da, AFAD eliyle depremzedelere dağıtılmış. Kızılay sadece bu kuruluşa mı çadır satmış? Hayır! Deprem bölgesine yardım için koşan, Türkiye Eczacılar Birliği’ne de, tanesi 140 bin liradan, 5 tane çadır satmışlar. Eczacılar Birliği de bu çadırları, sahra eczanelerine çevirmiş. Depremzedelere ilaç yardımında bulunmuş. “Hayır işini” dahi, “ticari işe” döndürmek, kadim hayır müessesemiz, Kızılay’ı ticarethaneye çevirmek, AK Parti aklının, Saray zihniyetinin, ülkeyi ne hale getirdiğinin, en acı göstergesidir. Böyle acılı bir dönemde, dayanışma ve yardımlaşmanın, ticarileştirilmesi asla kabul edilemez. Kızılay öyle sıradan bir kurum değildir. Geçmişi 1868’e kadar gider. 1935’de, Atatürk’ün himayesinde, Türkiye Kızılay Cemiyeti’ne dönüşmüştür. Milletimizin benimsediği, desteğini esirgemediği Kızılay, işte bu Kızılay’dır. Ama Kızılay’ın 155 yıllık geçmişi, tüm birikimleri holdingleşmiş, ticarileşmiş. Meğerse “Devleti şirket gibi yöneteceğiz” diyen, Erdoğan zihniyeti işe, Kızılay’ı şirketleştirerek başlamış.

BİR TARAFTA KIZILAY’IN DERNEĞİ, BİR TARAFTA KIZILAY’IN HOLDİNGİ

İşte bu şema her şeyi özetliyor. Bir tarafta bildiğimiz Kızılay Derneği var. Diğer tarafta Kızılay Yatırım Holding Anonim Şirketi var. Ve bu Holding’in altında, tam 11 tane ticari iştirak var. Kızılay Sistem Yapı Şirketi, Kızılay Çadır ve Tekstil Şirketi, Kızılay İçecek Şirketi, Kızılay Portföy Şirketi, Kızılay Sağlık Şirketi, Kızılay Bakım Şirketi, Kızılay Kültür ve Sanat Şirketi, Kızılay Lojistik Şirketi, Kızılay Teknoloji Şirketi, Kızılay Biyomedikal Şirketi ve Kızılay Etki Yatırım Şirketi. Say say bitmiyor. Kızılay koskoca bir holding olmuş… Tabii bu şirketlerin yönetim kurullarına da, Sarayın şürekâsı, yakınları, yandaşları dolmuş. Ticarileşen Kızılay da, acılı zamanda millete yardım yerine, yardım malzemesi satmaya soyunmuş. İnsafınız kurusun, yazıktır, günahtır. En temel kamu hizmeti olan, yardımlaşma ve dayanışmayı, ticarethaneye çevirmek nasıl bir akıldır? Nasıl bir fırsatçılıktır? Şimdi bu “hayır ticarethanesini” işleten, Saray ve sosyetesine, yakından bir bakalım. Saray ve şürekâsının, Kızılay’a doluşturduğu, diğer akrabayı taallukatlara hiç girmiyorum. Sadece tek bir isim söyleyeceğim: Aykut Emrah Polat!

ERDOĞAN’IN SAVURDUĞU HAKARETLERİN SEBEBİ ŞİMDİ DAHA İYİ ANLAŞILIYOR

Bu, Ticaret Sicil Gazetesi... Halen Kızılay Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Yönetim Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi… Bu ismi biliyoruz doğrudan Saray’la bağlantılı bir isim. Erdoğan’ın mahdumu Bilal Erdoğan’ın, Kartal İmam Hatip Lisesinden yakın arkadaşı. Bu konuda basında kamuya açık çok sayıda haber var. Yine Aykut Emrah Polat’ın, Erdoğan’ın ailesiyle ticari ilişkileri de olduğu biliniyor. Bu konuda da kamuya açık, çokça haber yapılmış. Zaten Ticaret Sicil Gazetesi de ortada… Bu ismin yönetiminde bulunduğu, Kızılay Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Anonim Şirketi, depremin daha üçüncü gününde, enkazın altından insanlar daha çıkarılmadan, millet “Kızılay nerede?” diye feryat ederken, neyle uğraşıyor biliyor musunuz? 9 Şubat’ta bir iç tüzük tadili yapıyor ve Kızılay’ın parasını, kıymetli madenlere, katılım bankalarına, borsaya yatırmanın önünü açıyor. Millet çadır derdinde, bunlar nema derdine düşmüş… Şimdi “Kızılay nerede?” diye sorulduğunda; Erdoğan’ın neden sinirlenip, hakaretler, tehditler ve küfürler savurduğu çok daha iyi anlaşılıyor.

KİM TERBİYESİZ? KİM AHLAKSIZ? KİM NAMUSSUZ? KİM ADİ?

Biz de buradan şimdi soruyoruz: Kim terbiyesiz? Kim ahlaksız? Kim namussuz? Kim adi? Hep söylüyoruz. Kurt kışı geçirir. Ama yediği ayazı da unutmaz. Milletimiz elbette bu acılı günlerini atlatacak. Ama Erdoğan ve Saray şürekâsının sebebi olduğu, “Asrın ihmalini”, “Asrın cinayetini”, “Asrın ihanetini” asla unutmayacak. Bunu biz de unutmayacağız. Depremde şimdilik 44 bin 374 cenazemiz var. 100 binden fazla yaralımız var. 173 bin yıkık ve ağır hasarlı bina var. Ama Sarayda bir kişinin bile koltuğu sallanmıyor. Bir kişi bile koltuğunu bırakamıyor. İstifa etmiyor, görevden alınmıyor. 

ÖRTBAS YENİ BİR AŞAMAYA GEÇTİ

Ama hükümet gerçekleri örtbas etmek için, milleti not ediyor. Tehdit ediyor. Yetmiyor, sosyal medyayı karartıyor. TELE 1’i kapattı. FOX TV’ye, Halk TV’ye, KRT’ye cezalar yağdırdı. O da yetmedi. Ekşi Sözlüğe erişimi engelledi. Ve dün yeni bir aşamaya geçti. Siyasi partilerin, en demokratik hakkı olan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını, engelledi. 

TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ’NE GEÇMİŞ OLSUN 

Bu vesileyle, Türkiye İşçi Partisi’ne, bir kere daha geçmiş olsun diyoruz. Sebebi oldukları yıkımın sorumluluğundan kaçmak için ne yaparlarsa yapsınlar, gerçeklerin er ya da geç, ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Hiçbir yalan, gerçekleri örtbas edecek kadar, büyük olamaz. 

BİRİ İSTİFA ETTİ AMA O DA YANLIŞ YERDEN

Normal bir ülkede, şu yaşadıklarımızın on binde biri yaşansa, milletine karşı sorumluluk hisseden, onurlu bir yönetim, okoltuklarda bir dakika dahi durmaz. İstifa eder. Ama bizdeki Hükümet, istifa etmeyince, stadyumlar, “Hükümet İstifa” tezahüratlarıyla, inlemeye başladı. Bu tezahüratları duyan birinihayet istifa etti. Ama o da yanlış yerden istifa etti. Sarayın bekçiliğinden istifa edeceğine, Beşiktaş üyeliğinden istifa etti… Ucube saray rejiminden kopacağına, milyonların sevgilisi Beşiktaş’tan koptu.

NOBRANLIĞINIZ MİLLETİN CANINA TAK ETTİ

Bu arada, “Millete bir daha nerede bu devlet dedirtmeyeceğiz” sözü veren ve verdiği sözün altında ezilen atama İçişleri Bakanı çıkmış, şimdi diyor ki, “Mesaimizi böleriz, hodri meydan!” diye, taraftarlarını tehdit ediyor. Tehdit etme, istifa et. Artık şurada sayılı günler kaldı. Tek kişilik Erdoğan hükümeti devri bitti. Kibir, kendini beğenmişlik, nobranlık, artık milletimizin canına tak etti.

HİÇ BİR YAVRUMUZU KURDA KUŞA YEM ETMEYECEĞİZ

Millet İttifakı olarak; Erdoğan’ın yıllardır kaşıdığı, kanattığı, tüm yaraları biz saracağız. Kaybettiğimiz yurttaşlarımızı geri getiremeyiz, ancak onların emanetlerine biz sahip çıkacağız. Anasını, babasını kaybeden evlatlarımız, bizim evlatlarımızdır. Hiçbir yavrumuzu, kurda, kuşa yem etmeyeceğiz. Devletin sıcak ve şefkatli eli, çocuklarımızın üzerinde olacak. Depremzede gençlerimizin, çocuklarımızın umudu biz olacağız. Artık onlar bizim kızımızdır. Bizim oğlumuzdur. Kimsesizlerin kimsesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin öz evlatlarıdır. Milletimiz büyük bir millettir. Beraberce her sorunun üstesinden geliriz. Akılla, bilimle, liyakatle, tüm deprem bölgesini önce hızla feraha çıkaracağız, sonra refaha kavuşturacağız. Depreme dayanıklı, güvenli evleri, biz inşa edeceğiz. Kültürümüzle, tarihimizle, estetiğimizle uyumlu, güzel ve ferah evleri, biz imar edeceğiz. Hatay’a ve depremzede tüm illerimize sahip çıkacağız. Siyaset-İnşaat-Rant şeytan üçgenini, biz kırıp atacağız. Ülkemize temiz siyaseti biz getireceğiz. Bu ülkede sadece iktidarı değil, zihniyeti de değiştireceğiz. Artık az kaldı.

36 SEHİT VERDİĞİMİZ İDLİB SALDIRISININ YIL DÖNÜMÜ

Sözlerimi tamamlamadan önce, yine çok acı bir olayın, yıl dönümünü anmak istiyoruz. Üç yıl önce bugün, Rus uçaklarının bombardımanında 36 askerimiz, İdlib’de şehit oldu. Şehitlerimizin acıları, halen yüreğimizdedir. Bu acı olay kadar, ardından yaşananlar da, acımızın katmerlenmesine neden olmuştur. Erdoğan’ın, nasıl koşarak Kremlin Sarayına gittiğini, Sarayın kapısında ayakta, dakikalarca nasıl bekletildiğini, kronometreli televizyon görüntülerinin, tüm dünyaya nasıl servis edildiğini, ne milletimiz unuttu, ne de biz unuttuk. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kaybettiğimiz tüm şehitlerimizi saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.  

Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’den tam yetki aldı adaylık için. CHP “Gönlümüzdeki aday Kılıçdaroğlu” diyor. Akşener ile görüşmede Kılıçdaroğlu “adayım” diyecek mi?

Faik ÖZTRAK- Arkadaşlar, daha öncede ifade ettim. Millet ittifakı liderlerinin yaptıkları görüşmeler hakkında açıklama yapma yetkisi Genel Başkanlarımıza aittir. Millet ittifakı sözcülerinin bunları yorumlaması veya bunlarla ilgili kendilerinin yapmadığı bir açıklamayı yapması gibi bir usulümüz yoktur. 

Soru- CHP’den ihraç edilen Yaşar Okuyan, Akşener ile ilgili elimde belge var demişti. O belgeler Sayın Kılıçdaroğlu’na iletildi mi?

Faik ÖZTRAK- Bu konuda gerekli açıklama yapılmıştır. Gereken de yapılmıştır. Bu konu kapanmıştır. Anlaşılan bu soruyu soran arkadaşlar görevlerini ihmal ediyorlar. Açıklamalarımızı takip etmiyorlar. 

Soru- YSK’nın depremin vurduğu 11 ile heyet gönderdiği ve heyetlerin raporu doğrultusunda bölgede seçimin nasıl yapılacağına ilişkin karar alınması bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da YSK Başkanıyla seçim için 14 Mayıs tarihini görüştüğü şeklinde birde iddia var. Bugünkü MYK toplantısında seçimin tarihine ilişkin bir değerlendirme yapıldı mı?

Faik ÖZTRAK- Şimdi bir kere şunun altını çiziyim. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın YSK yönetimiyle bu kadar sık görüşme yapması normal bir durum değildir. Müdahale izlenimi yaratır, seçime gölge düşürür. Anayasamıza ve seçim kanununa göre YSK’nın seçim sürecinde neleri yapacağı bellidir. YSK’nın görevi; seçimleri anayasa ve yasalarla çizilen çerçeveye uygun olarak güven içerisinde yapmaktır.