“Balyoz” kararları ülke çapında büyük yankı uyandırdı. Tepkiler ise muhtelif.
Büyük çoğunluk kararları üzüntü ile karşıladı. Hatta genel kanaat, işin bir “Genel Af” yoluyla Öcalan’ı serbest bıraktırmak isteyenlere yarayan bir mecraya girdiğini söylüyor.
Davayı Türk Devletinin “Bölücü terör Mücadelesi” için, “Açılım” ve “Çözüm” adına bir “Özür dileme” vesilesi gören BDP cenahından “Cezalar az” değerlendirmesi geldi ki onlardan başkası beklenmezdi zaten.
İktidar kanadı ise tepkileri hafifletmek için olsa gerek, Başbakan Yardımcısı ağzından “Anayasa Mahkemesi” ve “AİHM” seçeneklerinin mevcudiyetini anımsattı.
Bizce işin aslı büyük çoğunluğun gördüğü üzere, BOP çerçevesinde “Cumhuriyetin işini boşaltma” planında bir yeni aşamanın daha gerçekleştirildiğidir;
Biz buna Cumhuriyete “Karşı Devrim” derken kimlerin ise üstlendikleri “Tarihi misyona uygun” davrandığı kamuoyunun malumu…
İşte Yerel Genel seçimlere bu ortamda gidiyoruz.
Atatürk, kuşkusuz Cumhuriyeti muhakkak demokrasi ile taçlandırmayı hedeflemiş; Hatta bu amaçla iki girişimde de bulunmuştu. Bu girişimlerde başarılı olunmaması, insafı yitirmemişler için herhalde koşulların kaçınılmaz bir sonucu olup, Atatürk’ün samimi olarak demokrasi istediği atlanamaz, yadsınamaz.
Atatürkçülere bu ortam ve şerait içinde düşen, Atatürk’ün emaneti “Cumhuriyet Projemizi” demokrasi içinde korumanın icabı olarak, yerel genel seçimlerde mutlak başarınıhn koşullarını aramak, bulmak ve başarıyı kovalamak olmalıdır.
Görülen o ki AKP, mehter adımı temposunda ama –bize göre- hedefi olan “Cumhuriyetin içini boşaltmak” hedefinden asla sapmadan yoluna devam edecek.
Sıranın “Andımızdan” sonra içinde “Türk” ve “Türklük” olan her şeye geleceğini söylemek hiç de kehanet değilo.
Teşbihte hata olmaz derler, durumu adeta soğuk suya konulup yavaş yavaş ısıtılarak haşlanmakta olan kurbağaya benzetirsek, amaç olayı sarsıcı şekilde tecessüm ettirebilmektir.
O nedenle olan biteni asla kanıksamadan, eğer Cumhuriyete bağlılık ve inancımız gerçek ise yı8lıp pısmadan, çıkış aramaya mecburuz.
Ve elbette mücadeleyi sandıkta çoğunluk desteğini alarak başarmak hedefinde mütereddit olmamalıyız.
Muhalefet partilerinin yaklaşan seçimlerde aday belirlemekten aday desteklemeye, tavırlarında, büyük resmi görüp tehlikenin farkına varmanın şuuru ile davranmazlarsa, bilinmeli ki vakit çok geç olabilir. Zira mehter adımı ile olsa da, “haşlama” işlemi su yavaş yavaş ısıtılıp gerçekleştirilse de, atı alan Üsküdarı geçmek üzere…
Bu durumda “çok geç” olmadan yapılacak şey, öncelikle seçimde başarı sağlamak olmalıdır.
Bu başarı, 30 Mart 2014’ün ardından gelecek CB seçimi ve Milletvekili Genel Seçimlerine olduğu kadar, yeni anayasa yapılması süreci,nde de etkili olacaktır.
Yani sadece belediye başkanları ve meclis üyeleri seçilmeyecek; neredeyse, şimdi acı ve ıstırapla izlediklerimizin kabul ya da rewddi manasında bir referandum söz konusu.
O halde kimsenin “armutun sapı, üzümün çöpü” deme lüksü yoktur. Hele yeri gelince “Atatürk’ün partisiyiz” diyen CHP için söz konusu dahi olamaz.
Muhalefet ancak en önce de CHP, bu seçimlerde muhakkak “Kazanacak Aday” için karar vermeye mecbur hatta mahkumdur.
Dava, olay, mesele CHP’nin başarısı görünse de asıl Cumhuriyetin, Atatürk düşüncesinin muvaffakiyeti ya da yenilgisi olacak, sonuç ve ardından gelişecek olaylar itibarıyla gerçekleştirilmeye cüret edilecek ya da kaçınılacaklar…
O halde CHP adına söz edenler, karar vericiler, eğer önlerine “kazanacak aday” gelirse, onu ıskalama lüksünden mahrum olduklarını bilmeli;
BÖYLECE YAPACAKLARI YANLIŞIN VEBALİNİN ÖDENEMEYECEK AĞIRLIĞINI, KARAR ANINDA GÖZ ÖNÜNDEN, AKILDAN UZAK TUTMAMALIDIRLAR…