Her şey değişiyor şöyle bir bakarsan. Üstelik önüne geçilemez bir hızda. Biyolojik süreçte canlıların değişim evreleri var! Büyümeleri çok hızlı misal. Göz açıp kapatıncaya kadar birçok değişim yaşıyor. Masum bir çocuk olarak geldiği yeryüzünde, yaşamına başlıyor. İlk ağlamasıyla gözyaşlarını annesinin mutluluk gözyaşlarına damlatıyor. Geldiği yerin gizemini çözmeye çalışıyor zaman içerisinde. Zar zorda olsa, tüm neden sorularına cevap bulmaya gayret ediyor. Mutluluk verip, gülümsemeleriyle yüzleri güldürüyor. Emiyor, emekliyor ve adımlarını tek, tek atıp yürümeye başlıyor. Büyüyor kısacası. Büyüme fiziksel ve fikirsel olarak çok hızlı gelişiyor. Öğretilenleri, suiistimal edilmiş yanlışlarla dolu inançları, değerlerden yoksun yaşamı ve bedeninden sökülüp kuytu bir köşeye atılan yok olmaya yüz tutmuş vicdanıyla; masum bir canlı olarak geldiği yaşam içerisinde, aniden bir cani olabiliyor. Vermediği ve üzerinde hiçbir hak iddia edemeyeceği canları alma hakkını kendinde görüyor. Ve artık görüyoruz ki hızına kimsenin yetişemediği zaman, karanlık ve onun yarattığı çürümüş beyinlerce tüketilip, şekillendiriliyor.

Çok hızlı değişiyor her şey. Bitkiler çiçek açıyor, bir aslan yavrusu birkaç ayda avlanmaya başlıyor, çocuklar büyüyüp delikanlı oluyor.  Bitkiler çiçek açarak, nefes almamız için gecesini gündüzüne katıp çalışsa da kesilmeye, hayvanlar doğal yaşam döngüsünde önemli bir noktada yer alsa da, türleri tükenircesine avlanmaya devam ediyor. Dedim ya, masum bir canlı olarak geldiği dünyada insanoğlu, uzun zamandan beri barbarca tüm canlıları yok etmeye devam ediyor. Barış, kardeşlik, huzur ve mutluluk dese de ölümden, kandan beslenenlerin kölesi olmaktan kurutulamıyor.

Her şey ama her şey müthiş bir hızla değişiyor. Öyle ki dün yaşadığın acıları bugün unuttururcasına yeni değişimler yaşatarak… Ölümlerin fanatik taraftarlarını oluşturuyor zaman acımasızca. Evet, her şey değişiyor; yaz sonbahara, gece sabaha, barış savaşa, gecekondu apartmana, toprak betona, yağmur sele, insanlık yok olmaya, inanç cellada,  yaşam ölüme, mutluluk tedirginlik ve korkuya…

Bugüne kadar, gözü dönmüş emperyalizm ve onun iktidardaki temsilcileri, kendi çıkarları uğruna binlerce canın yaşamını hiçe sayıp, yok olmasına neden oldular. Gördükleri bir serap sonucu, Suriye’de bir pasta var sandılar. Bu pastaya ulaşmak için; uzun mu uzun, zalim mi zalim, istedikleri an kullanacakları kollar yarattılar. Ellerini uzatıp pay almak istediklerinde bunun pasta değil, kandan bir bataklık olduğunu gördüler. Kana bulaşan zalim kollar, kendilerini yaratanların yüzüne ellerini sürdüler. Her tarafları; sağları solları, altları üstleri, dilleri kelimeleri, bakışları gözleri kana bulaşan zalimler, ölümlere devam ettiler. Kurguladıkları bu kan ve ölüm oyunu, kendi ülkelerinde de oynanıp can almayı sürdürse de, durmak bilmediler. Ölüm, ölüm diyerek dört bir yanı kan gölüne çevirdiler. Yaşanan her olayın sebebi, zamanın karşı koyamadığı zalimler apaçık ortada ve aslında halkların barıştan yana tavrı karşısında çok güçsüzler.

Ne olursa olsun, dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan acıyı yüreğinde hisseden bizler, bu hasta ruhlu vampirlere inat, yaşama sarılıp savunmaya devam edeceğiz. Umutlarımızın dinmemesi adına, yazmış olduğum bir dörtlüğü sizlerle paylaşmak isterim;

Acılar içinde yüreğin

Gözyaşların artık dinsin

Umutlar, güneş yarında

Yılgınlık yok bilmelisin… Kenan DOĞAN