İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur, ülke tarihimizin en büyük depremlerinden biri olan 7,4 büyüklüğündeki 1999 Gölcük merkezli Marmara Depreminin 23. yılı nedeniyle yaptığı açıklamada, deprem güvenliği konusundaki sorunları ve deprem önlemleri için yapılması gerekenleri anlattı.  Resmi sonuçlara göre; 18 bin 873 insanımız yaşamını yitirdiği, 23 bin 781 insanımızın yaralandığı, 328 bin 113 ev ve işyerinin yıkıldığı veya hasar gördüğü Marmara Depreminde; bir milyondan fazla insanımızın evsiz kaldığını, 17 milyar dolardan fazla ekonomik kayıp ortaya çıktığını belirten Aksungur, tüm bunların sadece 45 saniye içinde olduğunu vurguladı.

Bu denli acı sonuçları olan Marmara Depreminin, ülkemizin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edildiğini söyleyen Aksungur;  1999’dan sonra, depremin neden olduğu yaraları sarmaktan çok, deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiğinin tüm çevrelerce benimsendiğini de ilave etti.

Ancak bir doğa olayı olan depremin, ülkemizde her defasında afete dönüşmesinin bir türlü engellenemediğini ifade eden Aksungur; çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin, yıllara dayanan çalışmalarla oluşturulan plan ve projelerin; uygulama aşamasına geçemeden, kağıt üzerinde kaldığını belirtti. Ve yapılan çalışmaların, daha çok afet sonrası yara sarma düzeyinde kaldığını söyledi.

İnşaat Mühendisleri Odasının bu konuda çeşitli çalışmaları olduğunu, deprem kongreleri, çalıştaylar düzenlendiğini, raporlar sunduğunu söyleyen Aksungur; kamuoyunu aydınlatacak ve deprem konusunda farkındalığı ve bilinci artıracak çalışmalar yapıldığını da belirtti.

Aksungur sözlerine şöyle devam etti:

“Yıllara dayanan çalışmalar sonucunda deprem konusunda sorunlar da, bu sorunların çözümü için yapılması gerekenler de bellidir.

MEVCUT YAPI STOKU İYİLEŞTİRİLMELİ VE GÜÇLENDİRİLMELİDİR

2011 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı” (UDSEP) yürürlüğe konulmuştur. Bu plana göre başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanterinin çıkarılması ve mevcut yapıların hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılması planlanmıştır. Aynı zamanda çalışmaların 2017 yılında bitirilmesi esas alınmıştır. Ancak, TBMM’de 2020 yılında kurulan Deprem Araştırma Komisyonunun, 2021 tarihli raporunda; 2021 yılı itibarıyla çalışmanın nasıl yapılacağının yönteminin bile çıkarılamadığı anlaşılmaktadır.

Oysa mevcut yapı stokunun envanterinin çıkarılması, bunu sağlamak için de çalışmaların hızlandırılması hayati önemdedir. Mevcut durum tespit edilerek acilen güçlendirilmesi veya yenilenmesi gereken binalar belirlenerek, bir plan doğrultusunda yapı stokunun depreme dirençli hale getirilmesi sağlanmalıdır.

HER ŞANTİYEYE TAM ZAMANLI BİR ŞANTİYE ŞEFİ!

Bunun dışında yeni binaların da yapım aşamasında başlangıcından bitimine kadar iyi planlanıp, denetim altında yapılması gerekmektedir. Bunun da ilk aşaması her şantiyenin tam zamanlı bir şantiye şefi tarafından yönetilmesidir.

Şantiye şefinin görevi; bir yapının fen ve tekniğe, ruhsata esas teşkil eden projesine uygun olarak inşa edilmesi ile inşaatın iş ve işlemlerinin planlanmasını sağlamaktır. Bunun yanında işçi sağlığı ve iş güvenliğini şantiye sahasında gözetmek gibi önemli bir görevi daha bulunmaktadır. Türkiye işçi ölümlerinde dünya çapında en üst sıralarda yer almaktadır. Şantiye şefliği görevinin hakkıyla yerine getirilmemesi, sadece kağıt üzerinde ruhsatın bir eki olarak kalması, bu seviyelerdeki işçi ölümlerinin başlıca sebeplerinden biridir.

Tam da bu sebeple; biz İnşaat Mühendisleri Odası olarak sınırlı durumlar dışında, her şantiye şefinin sadece bir şantiyede tam zamanlı olarak görevlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz.

YAPI DENETİM SİSTEMİ DÜZENLENMELİDİR

Mevcut Yapı Denetimi Sistemiyle yurttaşların can ve mal güvenliği, etik kurallardan yoksun olan serbest piyasa koşullarına teslim edilmiştir. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun öngördüğü sistemde, kamusal bir hizmet olan denetim hizmeti ticarileştirilmiştir.

Mevcut Yapı Denetim Yasasının öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve etik değerlere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir denetim süreci modeli hayata geçirilmelidir. Bu modellemede proje denetimi ile yapı denetimi birbirinden ayrılmalıdır.

KENTSEL DÖNÜŞÜM KENTSEL KIYIM OLDU

Devletin asli görevi sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak ve sürdürülebilir bir çevre oluşturmaktır. Oysa bugün devlet eliyle “Kentsel Dönüşüm” adı altında rant odaklı dönüşüm gerçekleştirilmektedir. Kentlerin tarihi ve doğal dokusu yok edilmektedir.  Mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik ve bilimsel gerekliliklerini, toplumun ihtiyaçlarını, sosyo-ekonomik yapısını dikkate almayan kentsel dönüşüm projelerinden vaz geçilmelidir.

İMAR AFLARI ÖLÜME DAVETİYEDİR

Ülkemizde imar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuştur. Devletin bir binaya iskan ruhsatı vermesi, vatandaşına o yapıda güvenle oturabileceği yönünde güvence sunması anlamına gelir. Oysa mühendislik hizmeti almamış bu yapıların, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk bu kararı alan devletin, siyasi iktidarın üzerindedir.

Her seçim öncesi siyasi ikbal uğruna gündeme getirilen imar affı uygulamalarına son verilmeli, imar affından yararlanan yapılar denetlenmelidir.

Sonuç Olarak; TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak hem yetkili kurum ve kuruluşlara hem de tüm kamuoyuna seslenmek istiyoruz: Bu karamsar tabloyu el birliğiyle tersine çevirmemiz mümkündür. Biz İMO olarak tüm bilimsel-teknik birikimimizle, sahada edindiğimiz tecrübe ve yetişmiş kadrolarımızla, başta deprem olmak üzere doğa olaylarının afetlere dönüşmesini önleme konusunda görev almaya hazırız. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sorunlar da bellidir, çözümleri de. Yeter ki çözüm için ortaya irade konulsun.