Yine bir 18 Mart günü gelip geçti. İllerimizde büyük bir duyguyla şehitler anıldı. Ama önem sıramız tartışılır. Nelere önem veriyoruz, bizim için neler önemli? Bunun cevabını medya veriyordur umarım. Sağ olsun veriyor. Günlük yaptığı haber oranlarına bakarsanız medyanın neye önem verdiğini görürsünüz. Bir de dizilerin izlenme oranlarına bakarsanız nelerle uğraştığımızı görürsünüz. Defne joy’un ölümü bile hala iki aydır gündemi meşgul ediyor. Öldü de kurtulduk, bize ne! gibi şeyler dediğim anlaşılmasın. Evet öldü, üzüldük. Bence yeterli olması gerek. Dedektif gibi neden öldüğünü ya da öldürüldüğünü, öldürüldüyse kimin öldürdüğünü bulmak bırakında bize kalmasın. Bari emniyetin işine burnumuzu sokmayalım. İbrahim Tatlıses vuruldu. Evet üzüldük. Bence bunun da yeterli olması lazımdı. Kim vurdu, neden vurdu? Sorularının cevabını bırakalım da emniyet bulsun. Bizim başka sorunlarımız yok mu ki bu olaylar aylarca durmadan bültenlerde yer alıyor? Ünlü birinin derdini neden aylar boyu bizlerde dert ediniyoruz? Onların derdi bizim derdimiz olduğu zaman harbiden paylaşımcı mı oluyoruz?

Gündemi ince ayrıntısına kadar takip eden bir insanım. 18 Mart günüde şöyle bir bakayım dedim bültenlere. Ne ana haber bültenleri ne de gazetelerde Defne Joy ve İbrahim Tatlıses kadar yer edinmemiş benim Çanakkale Zaferim. Joy ve Tatlıses kadar hatırlanmadı benim Çanakkale şehitlerim. Bu kadar mı duyarsız ve vefasız olduk diye düşünmeden geçemiyorum. Bizi bu kadar mı alakadar etti 18 Mart? Bizlerin önem sırasını hala çözebilmiş değilim. Nelere önem veriyor, neleri muhatap alıyoruz? Sorusunu cevaplayabilmiş değilim. Ya da çoğunun hayatları bile meçhul olan sanatçı dediğimiz kişilerin hayatımızdaki yerini çok mu abartıyoruz? Galiba biraz daha böyle sorular sorsam, sanat ve sanatçı düşmanı olduğum zannedilecek. Onların ölümü veya yaralanması benim için önem arz etmediği sanılacak. Ama öyle olmadığını temin ederim. Ben meşru işlerden yana olduğumu ve sanatçılarının işlerinde meşru işlerden yana olup topluma örnek olmasından yanayım. Sanatçı çılgın olur, deli olur istediğini yapar olgusuna tamamen karşı olduğumu da vurgulamak isterim. Karne gününde özel okulda çocukların yanında poz veriyor diye ya da iki kamera alıp bir yoksula kameralar önünde gösteri yaparak yardım ediyor diye sempati beslemek kandırıldığının göstergesidir. Her hafta gazetelerde, magazin sayfalarında sarhoş resimlerin veya görüntülerin televizyonlarda yer alırken çıkıp ta bana ben halka mal olmuş sanatçıyım dersen o zaman işte zavallı diye bakarım sana.  Böyle insanların hala önem sıramızda yükseklerde olması beni tedirgin ediyor. Böyle şeylere saygı duymadığım anlaşılacak ama sanatçı kişiliğin ben örnek oluyorum derken böyle olgulara dikkat etmesinden yanayım. İçen içer, sarhoş olan olur bana ne! Ama bir sanatçıysa halkın görmediği yerde gayri meşru işlerini yapması gerekmektedir. Çalkantılı hayatlarını şöhret malzemesine çevirmeyip görünmeyen yerde yaşamalı ve beğeniliyorsa sanatını göz önünde yaşatmalıdır. Benim bildiğim bu kadar.

Birde unutmadan tam da 18 Mart gününe hani o uğrunda ölecekleri takımlarının en ezeli rakibiyle karşılaşması denk geldi. Manyaklık derecesine gelmiş fanatik duyguların her şeyden ne kadar önemli olduğunu bu derbi maçlarda anlıyoruz. Onlar için 18 Mart mı yoksa GS-FB derbisi mi önemliydi? Elbette ki 60 liralık biletin karaborsaya düştükten sonra 400 liraya satılıp pazarlıkla 300 liraya alacak kadar takımları onlar için önemliydi. En büyük namus davalarından birisiydi onlar için. Taraftar geçim derdiyle boğuşsun ama futbolcular audilere binsin en güzel evlerde yaşasınlar. Taraftar için hiçbir önemi yoktu bunun. Hak ediyordu taraftara göre futbolcular. Bu dünya da akıllarını kullanmaktan daha önde geliyordu onlar için gol atmak ve yenmek. Ayağı kullanmanın aklı kullanmaktan daha pahalı olduğunu öğretti hayat bize. Herkesin özgürlüğü kendine. Ama işte içim acıyor be arkadaş. Bizlerin önem sırası nereye gidiyor diye vallahi üzülüyorum. Neyin ne olduğunu anlamayacak kadar büyümedik mi diye düşünüyorum hala…