Meşhur sözdür “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”
Ancak marifet, kovulduğun dokuzundan sonra, onuncu köyde de doğruyu söylemeye devam etmektir!
 “Haber kutsal, yorum hür” diye anlatılır basındaki temel ilkeler, esas doğrultu;
Çünkü haber verirken esas olan, okuyucuya, bir o kadar da mesleğe, haberin ta kendisine ihanet etmemektir.
Bu nedenle doğru haber vermek, bir ibadet kadar kutsaldır.
Ve yorum da özgürlüğün sonuna kadar yaşanması adına, istediğiniz kadar, hatta sonsuzluğa dek hür…
Esasen eğer böyleyse medya, görselinden yazılısına, ondan sözlüsüne uzanan geniş bir yelpazede, şimdiki teknolojik olanaklarla adeta sonsuza kadar çeşitli medya gerçekten de saygın bir “dördüncü kuvvet” olabilir!
Yoksa bugün artık hakikaten o güzel sözdeki gibi “Delikli demir çıktı mertlik bozuldu” ifadesini ve “Bir zamanlar kartaldı” deyişini birbiri ardına terennüm edip, merhumun ruhuna “el Fatiha” bile denilebilir!
Oysa ne kadar da gereksinim var özgür medyaya; Elbette her kuvvet gibi sonunda bir Frankeştayn olmamasının yolunu bulmak koşuluyla;
Ne demişler: Kontrolsüz kuvvet, kuvvet değildir; değil mi?
Otokontrol, günümüzde teknoloji ve bizatihi yaşamın gereksinim ve gerçekleri karşısında en gerekli olan öz denetim.
Her konuda gerekli olan, loncalar döneminden bu yana, usta-çırak ilişkisinin var oluşundan beri, bir ahlaki gereksinim ve bu ihtiyacın karşılığı olarak her konuyu en güzel düzene sokup, gerektiğinde kontrol edip, gerektiğindeyse cezalandırma aracı olarak işlevselliğiyle bir büyük boşluk dolduran kurumun yerini şimdi alan; kişinin nefsinde geliştirdiği kendini denetleme mekanizması; ne yerinde değil mi?
Ya bu sistem iflas ederse?
Ya tuz kokarsa?
Ama biz yine başa dönelim; dokuz köyden kovsalar bile onuncu köyde doğru bildiğini söyleme iradesi öyle güçlüdür ki, gerçekten de sen doğru durursan eğri müstahak’ını bulur…
 Biz karınca kararınca, bu yaştan sonra at olup kuyruk sallama niyetimiz ve durumumuz olmasa dahi, sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmenin, en az birilerinin toplu ibadetleri kadar gerekli olduğuna inanırız.
İsmet Paşanın o sözü kulağımıza küpedir: Namusluların en az namussuzlar kadar cesur olmadığı ülkede zeval yakındır diye düşünenlerdeniz.
Bu nedenle bilmem ne ustanın adı var diye eğriliklere sırtımızı dönmez, abuklulara, sapıklıklara kulak tıkayamayız.
O kadar ki, birileri on yıl önce hakkın rahmetine kavuşan annemizin itimadını suiistimal edip ona ait bir varlığı gasp edip sonra kötüye kullanmışsa, o, aslında bizi de hedef almış cürümün, bizi frenlemek için on sene sonra birden bire, bilmem ne ustanın SSK arsalarını gaspına karşı durmamıza engel olmak üzere kötüye kullanımına eyvallah etmeyiz!
Bizi ne bilmem ne harfiyle ifade olunan örgütlenmeler, ne de kerameti kendinden menkul kabadayıların efelikleri durdurabilir; Ta ki hak bize dur diyene, haklı bizi durdurana kadar…
O nedenle kötü söz geçmez akçe sahibinindir der, yolumuza devam ederiz biz;
Elbette bu arada, meydanı boş sanıp işkembeyi kübradan sallayanlar, Türk Yargısı önüne bir kez daha çıkacaklar!
Biz ise doğruyu söylemenin bedeli onuncu köyden de sürülmek olsa bile yola devam…
Ölümden öteye yol var mı?