Rüyasında kendini Halife görenler ve yalakaları, bunu essah sanıp, “bekara karı boşamak kolay” atasözüne rahmet okuturcasına savaş çığırtkanlığına soyundular. “İki gün yetmez” diyebiliyorlar.

Oysa hedef komşu Suriye; hedefte Suriye’nin kardeş Müslüman halkı var.

O Suriye ki emperyalistlerce Osmanlı’dan koparılıp, sömürülmek üzere göz konulduğunda sınırlar dahi keyfi hatta karakuşi çizilmiş; Sünnisi olsun, Nusayrisi olsun; Türkmen’i olsun, Arap’ı ya da Kürt’ü olsun, pek çok aile o uyduruk sınırlarla parçalanmış; Aynı ailenin bir yarısı Türkiye’de, diğer yarısı Suriye’de!

Ve şimdi “Bay Muktedir” kalkmış adeta “fetva veriyor: “Katli vaciptir!”

Düşünmüyor ki öldürülecek olanın ciğerinin bir parçası bu tarafta.

Emperyalizmin pis savaşındakendi askeri için “postalı yere değmeyecek” diyenlere maşa olmaya kalkanlar, şunu unutmasın:
Ulu bir çınarı kesmeye koyulmuşlarbalta gövdesine her indiğinde ağaç feryat ediyormuşNedenağlıyorsun diye sormuşlarcevap vermiş: “Sapı bendendir, ona ağlıyorum!”

Unutulmasın, sel gider kum kalırSuriye ile Türkiye’nin haritada yer değiştirmek gibi bir şansları yok, bir arada yaşamaya mecbur, hatta mahkumlar.

Ancak ellerinde olan şu ki, Müslüman’ın Müslüman’a vurmasına katılmama şansı var, kullanabilene…

Tabi bir de işin ekonomik yönü var ki, Adana ve bölge, Suriye ile ilişkilerin kötüleşmesi durumunda dahi ne oranda etkilendi, herkes yaşayarak gördü; Bunun bir de savaş hali nice felaket olur, düşünebiliyor Adanalı; Bu itibarla AKP Bakanlarının Nasrettin Hoca fıkraları gibi tesellilerine karınları tok Adanalıların!

Kalkınma Bakanının “Dam üstünde saksağan…” deyimini anımsatan sözleri, etik olarak da Türk örfüne yabancı!

Savaş olacak diye dert etmeyin, savaşın ekonomik maliyetine kafayı takmayınSuriye savaşta yıkılacak, yeniden inşa ederken -coğrafi avantajı hesap edip- kazanacaklarınızı düşünün” sözleri Türk Ulusunun bakanına hiç mi hiç yakışmadı.

Türkler, kimsenin felaketini kendi çıkarı için istemeyecek kadar asil bir Ulustur, Dünya âlem bilir…

Saniyen, doğmamış çocuğa don biçercesine, savaş sonrası muhtemel kazanç hesabı yapmadan evvel, bu işin şimdisini, savaş halini, savaşın maddi olanından da önemli manevi zararlarını, tahribatını düşünmeli, ilk önce; Bu daha gerçekçi olmaz mı?

Çukurova Bölgesi, Körfez Olaylarını, o olayların ekonomik sıkıntılarını birebir yaşamıştır; Boş lafa karnı toktur.

Adanalı için daha 1990’lı yıllarda, ilk Körfez krizi öncesinde, turfanda mahsulleri tarlalardan kamyona yükleyip Komşu Arap ülkelerine yapılan tarımsal ürün ihracatının bereketini hafızalarda taze;
Aynı o krizin yakın coğrafyaya her türlü ihracatı bıçakla kesercesine durdurup, sebep olduğu durgunluğu unutmadığı gibi…

Savaş çığırtkanlığı yapıp, çocuk avutur gibi, “savaşta yıkılacakların onarımını yaparak zenginleşeceksiniz” diyenler şunu bilmiyor mu ki Emperyalistler, o işleri daha savaş başlamadan planlarlar.

Libya’da ne olduğu meydanda değil mi?

Sam Amca, adamı lafla koltuklayıp, “Eşbaşkan” ilan ederken cömert amma iş gerçekten bir şeyler vermeye gelince nekes mi nekes, dünya alem bilmiyor mu?

Sıra paralı meselelere gelince size layık görülen, olsa olsa Batılı müteahhitlere “Taşeronluk”olur;Tıpkı savaşta “Coniler ölmesin” diye size taşeronluk vermek istedikleri gibi…

Onun için ise ezelden ebede komşu olduklarımızla, bir de bu kadar iç içe isek, düşman olmak yakışır mı bize?

Değer mi “kirli bir kazanç” hayaliyle, bir zamanların “bir koyup üç almak” benzeri maceralara yelken açıp, komşuların felaketine sebep olmak?

İşte bütün bu sebeplerle Türk Ulusu, bilhassa bölgemiz halkı, başta Adanalılar, bu “Kirli Savaşa” karşılar.

Ne güzel söylemiş Atatürk: Yurtta barış, Dünyada barış!

Diler bu hafta aklıselimin galebesiyle bitsin;

Irak’tan sonra bir de Suriye’li kardeşlerimizin katledilmeleri ayıbına, asla dahil olmayabilelim…

X X X

BÖYLE İŞ; BUNU YAPACAK KAMU GÖREVLİSİ OLAMAZ!

Uyuşturucu bir cinayet aletidir; Masum insanları zehirlemek üzere uyuşturucu sağlayan ve servis edenler, kuşkusuz insanlığa düşmandırlar.

Hele bir kamu görevlisinin bu işlere bulaşması, asla tecviz edilemez.

Böylece “Uslanmaz bir muhalif gurubu susturma” amaçlı “Proje uygulanıyor” iddiası kabul olunamaz.

İlk akla gelen bu bir “komplo teorisi” olur, doğallıkla.

Ama ne var ki Adana’mızdaki bir mahallede; “Yandaş” yapılamayan, “Susturulamayan”, “Muktedirce Makbul” olandan farklı bir inanç sistemindeki “Muhalif” mahallelinin gençlerini “yaşarken öldürmek” manasında bir “Gizli Gündem” uygulanarak “Tedip” olunduklarına; mahallede uyuşturucu kullanımı ve ticaretine en azından göz yumulduğuna dair sav, sırf iddia olarak dahi, yeterince korkunçtur.

Böyle şeylerin şuyuu (söylenmesi) vukuundan (olmasından) daha tehlikelidir

Söz ettiğimiz gurup ve mahalleden bir genç, kendi ailesinden birisi de bu yolla mağdur edildi iddiasında olunca, “kıral çıplak” demek gerektiğini düşünüp yazdım.

Duyduklarımız karşısında sükût, hem olayın vahameti hem de Devlete inancımız (ve bu inancın asla sarsılmaması düşüncemiz) bakımından olanaksızdı.

Dileriz bu kadar açıklama, konuyla görevli yetkili/sorumlulara işin üzerine gitmek için kâfi gelir; Konu en üst makamca incelemeye alınır;

21. YY’da Adana’da “Devlet eliyle bir mahalle halkına ‘Gizli Gündem’ uygulanıyor” savı çürütülür…