Barış Türkiye ve insanlık için!
Büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh, Cihanda sulh” vecizesi biz Türkler için ebediyen değerli bir öğüt olduğu kadar insanlık için de vazgeçilmez bir ilkedir.
Ne var ki işin içine para ve avanta kazanç, kısaca sömürü girince kapitalist sistem, barut ve ateşin ürünü kanla beslenmeyi adeta rutinleştirdi.
Geçen yüzyılda küresel çapta yıkımlar ve onlarca milyon insana mal olan iki büyük dünya savaşından sonra, şimdi belki görünüşte barışta ancak sürekli mevzii (Yerel/bölgesel/kısmi) bir savaş ortamındayız.
Atatürk Türkiye’si uzun bir süre bağlı kaldığı barış ülküsünü, soğuk savaşta kendini güvenceye almak iddiasıyla, siyasal prosedürü tamamlamadan, aceleyle girdiği Kore Savaşı ile terk ettikten bu yana, sıcağıyla, soğuğuyla savaş ortamında yaşadığı halde, şimdiki kadar “milli amacı” ve sonuçta “milli çıkarı” olmayan bir savaşa bu kadar iştahlı bir iktidar görmedi desek yanılmayız.
Gerçi bu satırları okurken değerli okurlarımızın aklına hemen merhum Özal; O’nun meşhur “bir koyup üç alma” vaadiyle “Körfez Savaşı” iştahlısı olması gelmiştir, tahmin ediyoruz;
Fakat Özal’ın savaşı cazip gösterme vaatleri dahi sonuçta Türk Ordusunun en düzeyde, Genel Kurmay Başkanı katında tepkisini alınca merhumun hevesi kursağında, Türk gençlerinin canı da içlerinde kaldı, anımsarız.
Barışı savaşa tercih eden aklıselim, gerçi AKP İktidarının ilk yıllarında ana muhalefet CHP Gurubunun dirayetli direnişine eklenince, TBMM de egemen olmuş; Milli Meclis, barış yanlısı olduğunu tarihe yazdırmıştı, Bir Mart Tezkeresi oylamasında...
Belki de bugün “Milli” ve “Atatürkçü” kurum, gurup ve kitlelerin, pek çoğumuzun çektiklerinin başlangıcı da o oylama oldu;
Bugün Ordumuzun üst düzey komutanlarından başlayarak büyük bir komutan gurubu tutsak olarak zindanda, şerefli ordumuz da o üzücü “çuval” olayından bu yana istiskale uğratılıyor.
Güya demokrasi adına yapılanlara ilave, habire eski defterler açılıp, milli güçleri pasifize etme çabaları sürerken, giderek polisin güçlendirilip adeta paralel bir ordu kurulmaya çalışıldığı izleniminin verilmesi, kuşkusuz dünya egemeninin hesaplarını bozmanın faturasını ödemekte olduğumuzu düşünenlere hak verdiriyor.
Bütün bunlara karşın Türk Ulusunun aklı selim sahibi, sağduyulu çoğunluğu, muhakkak ki % 50’ye yakın oyla iktidar yaptığı AKP’nin, O’nu şahsında sembolize eden Tayyip beyin “Şahinliğine” şaşıyor, gereksiz gözü karalığı benimsemiyor.
Bu bağlamda CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun Bandırma’daki sözleri:
“Savaşacaksan kendi çocuklarını gönder. Milletin çocuğunu niye gönderiyorsun? Çocuğun askerlik yapmaz ondan sonra milletin çocuğunun sırtından savaş ilen etmeye kalkarsın. Arkadaş biz kendi ülkemizde savaş istemiyoruz. Komşularımızla da savaş istemiyoruz" büyük çoğunluğun onayını aldı.
Gerçekten de AKP İktidarının hali, dış kamuoyunda egemen olan bunlar “Savaş çığırtkanlarından da önde ve aceleci” kanaatini doğrulamaktadır.
Nitekim toplumda genel kanaat “Türkiye, adeta gizli bir el tarafından Suriye ile çatışma noktasına doğru sürükleniyor. Memleketin başına örülmek istenen çorabın başkent sakinleri hariç, herkes farkında. Türkiye’nin uçağı neden düşürüldü, Suriye’nin helikopteri hangi gerekçe ile vuruldu, ‘neyin ne olduğunu’ bilen bir yetkili ortada yok.
Bir tür ‘kendin pişir, kendin ye’ faaliyeti sürdürülüyor” içeriğindedir.
Maalesef iktidarın tutarsız, sırf iktidardaki –artık pek de uzun olmayacak görülen- ömrünü uzatmak uğruna yaptıkları ülkeyi “Tuz dahi koktu” vaziyetine getirdi.
DİNK ailesinin dün yeniden görülmeye başlanan “Hırant Dink cinayeti” davası hakkında aldıkları karar ve gerekçesini açıklayan “Bundan böyle, bizlerle alay eden devlet mekanizmalarının oyununa alet olmayacak ve cinayet davasının yeniden görülmeye başlanan duruşmalarına katılmayacağız. Daha fazla kirlenmemek adına, yalanın su gibi içildiği, zorbalığın ekmek gibi yendiği; yaşam hakkı, insan hakkı, doğruluk, dürüstlük, hak ve hukukun ayaklar altına alındığı o duruşma salonlarına, artık girmeyeceğiz” ifadeleri, AKP’ye destek veren iç ve dış odaklara ders mahiyetindedir.
Tayyip beyin katılmak için can attığı savaşın kimin menfaatine olduğunu, bu savaşta kimin, kim için bedel ödediğini İsrail Cumhurbaşkanı Perez açıklamış: Suriye İsrail’le barışmamanın bedelini ödüyor”
Binaenaleyh bölgemizde, Müslümanın Müslümanı öldürdüğü bu savaş sadece İsrail’n yararınadır; İsrail’i korumak içindir.
Barış ise insanlık içindir, Türk Ulusunun, Türk Devletinin menfaatinedir…