Bir süredir ülke gündeminin ilk gündem maddesini oluşturan Asgari Ücret Tespiti konusunda doğru bilinen yanlışları bir kez daha dile getiren Türk-İş 4. Bölge Başkanı Edip Gülnar, “Türk-İş Konfederasyonu bu zamana kadar yasa gereği bünyesinde “en çok işçiyi bulunduran en üst işçi kuruluşu” olarak görev yapmaktadır. Komisyonda kararlar ağırlıklı olarak işveren ve hükümet kesimi temsilcileri tarafından alınmakta, işçi kesimi çoğu zaman alınan kararlara muhalefet şerhi koymak durumunda kalmaktadır. 2000 yılından bu yana geçen 25 yılda alınan 29 karardan yalnızca 6’sı oybirliği ile alınmıştır. İşçi kesimi hükümetle sadece 2 kez birlikte oy kullanmış, asgari ücreti ise 21 kez hükümet ve işveren tarafı birlikte belirlemiştir” dedi.
KOMİSYON DAĞILIMI ADİL OLMALI
Asgari ücretin tespitinde ülkenin sosyo-ekonomik durumunun ele alınarak belirlenmesi gerektiğine dikkat çeken Edip Gülnar, TÜİK verilerini temel alan Hükümet ve işverenin, emekçinin mutfağında tencerenin ne şartlar altında kaynadığından bir haber olduğunu söyledi. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin her geçen gün derinleştiğini, mutfak enflasyonunun ise her gün arttığına dikkat çeken Türk-İş 4. Bölge Başkanı Edip Gülnar, “Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, Asgari Ücret Tespit Komisyonunun üye sayıları ve yapısı tartışılabilir olmakla birlikte, asgari ücretin seviyesini belirleyen esas unsur ekonomik göstergelerin gerçeğe uygun biçimde değerlendirilmesidir. Bu nedenle, üye sayılarındaki değişimlerden bağımsız olarak, ücret tespitinin ekonomik veri temelli yapılması zorunludur. Geçtiğimiz yıl TÜİK tarafından açıklanan yüzde 44,38 oranındaki enflasyona rağmen asgari ücrete yalnızca yüzde 30 oranında zam yapılmıştır. Yapılan zam enflasyon oranının altında kalmıştır. O günden bu yana temel ihtiyaç ürünlerinde fiyat artışları hız kesmeden devam etmiştir. Gıda, kira, eğitim ve ulaşım giderlerinde yaşanan yüksek fiyat artışları hane bütçesini ağır biçimde baskılamaktadır. Elektrik, doğal gaz ve suya yapılan zamlar da bu baskıyı daha da artırmaktadır. Asgari ücretin düşük belirlenmesiyle birlikte, işçi ve ailesi başta zorunlu tüketim ürünleri olmak üzere tüm harcama kalemlerinde ardı ardına gelen fiyat artışlarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu durum, işçinin ücretinin hızla eridiğini ve alım gücünün her geçen gün daha da düştüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ortaya çıkan ekonomik tablo yalnızca çalışanları değil, yıllarca prim ödeyen ve ülkenin kalkınmasına emek vermiş olan emeklileri de derinden etkilemiştir. Türkiye ekonomisi son yıllarda büyümekte; Gayri Safi Milli Hâsıla artmakta ve kişi başına düşen gelir yükselmektedir. Ancak bu büyümenin oluşturduğu refah, çalışanlara ve emeklilere yansımamakta; gelir artışı toplumun geniş kesimlerine ulaşmamaktadır. Buna karşılık dolar milyarderi sayısının her yıl artması, zengin ile yoksul arasındaki uçurumun daha da derinleştiğini göstermektedir. Bir kesim servetine servet katarken, milyonlarca işçi ve emekli temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanmaktadır. Bu nedenlerle; asgari ücret belirlenirken öncelikle geçtiğimiz yıl karşılanmayan yüzde 14,38’lik enflasyon kaybı tam olarak telafi edilmelidir. Buna ek olarak gıda, ulaşım, kira, eğitim ve fatura kalemlerinde art arda yaşanan yüksek fiyat artışları ile gerçekleşen enflasyonun yol açtığı kayıplar eksiksiz biçimde karşılanmalıdır. Tüm bunların ötesinde, ekonomik büyümenin oluşturduğu refahın işçiye yansıtılmasını sağlayacak ilave bir artış yapılması zorunludur. Asgari ücret tartışmalarının başladığı her dönemde bazı işveren çevrelerinin, “asgari ücretin bir geçim ücreti olmadığı” yönünde açıklamalar yaptıkları bilinmektedir. Önceki dönemlerde bu söylemin Komisyon tarafından benimsenmesi sonucunda, asgari ücret ülkemizde fiilen bir taban ücret olmaktan çıkarak ortalama ücret seviyesine dönüşmüştür. Bugün çalışanların yarısından fazlası ya asgari ücretle ya da asgari ücrete çok yakın bir ücretle çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu durum, ücret skalasının daralmasına, mesleki kıdem ve vasıf düzeylerinin ücretlere yansımamasına yol açmaktadır.
2025 yılı asgari ücretin tespitinin nasıl da oldubittiye getirildiği hafızalarda hala tazeliğini korumaktadır” ifadelerini kullandı.
“ASGARİ ÜCRET ARTIRSA ENFLASYON YÜKSELİR ALGISI YARATILIYOR”
Türk-İş 4. Bölge Başkanı Edip Gülnar, sözlerinin devamında şunları söyledi: “Kamuoyunda zaman zaman dile getirilen “Asgari ücret artarsa enflasyon artar” iddiası, ekonomik verilerle ve enflasyonun temel dinamikleriyle uyumlu değildir. Geçtiğimiz yıllarda enflasyon olağanüstü düzeyde yükselmiş, 2025 yılında ise artış hızı yavaşlamakla birlikte enflasyonun yükselişi devam etmiştir. Enflasyonun artış hızının azalması, enflasyonun düştüğü anlamına gelmemektedir. 2025 yılının Temmuz ayında asgari ücrete herhangi bir artış yapılmamasına rağmen fiyatların yükselmeyi sürdürmesi, enflasyonun kaynağının ücretler olmadığını açık biçimde göstermektedir. Dolayısıyla enflasyonu yalnızca asgari ücret artışına bağlamak, ekonomik sorunların yapısal ve çok boyutlu nedenlerini göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Bunun yanında, asgari ücret artışının istihdamı azaltacağı yönündeki söylemler de gerçekçi değildir; Sendikal örgütlenmenin olmadığı işyerlerinde bir işçi zaten iki ya da üç işçinin işini yapmaya zorlanmakta, ağır çalışma koşulları iş sağlığı ve güvenliğini ciddi biçimde tehdit etmektedir.”
VATAN-MİLLET VE BAYRAK SEVGİMİZİ KİMSE SORGULAYAMAZ
Türk-İş 4. Bölge Başkanı Edip Gülnar, çalışan emekçi kesimin, gerçek anlamda tek temsilcisinin Türk-İş Konfederasyonu olduğunu, ancak, Türk-İş’in işçiden önce vatandan yana olduğuna da çekerek “Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü, bu ülke toprakları üzerinde yaşayan milletimizin her ferdinin derdiyle dertlendiğimizin de herkes tarafından bilinmesini isteriz. Vatan olmadığında hiçbir şeyinde önemi olmaz” diye konuştu.




