İçinde bulunduğumuz süreçte olaylar öyle hızla akıyor ki, kiminin farkına varıp anlamına varamasak dahi gidişten ürküp korkmamak elde değil.

Açıkça söylemekten çekinmemeliyiz; özgürce yaşamımız, çağdaş uygarlık yolunda Cumhuriyet sayesinde elde ettiğimiz tüm kazanımlarımız tehdit altında; Tehlike açık ve maalesef çok yakın…

Kimse beni ne aşırı duyarlı olmakla suçlasın; malum çevrelerse koruma refleksi ile marifetlerini örtmeye, tevile sapmasınlar; Aşağıda yazılanları okuyup, sonra da başlarını elleri arasına alıp iyice düşünsünler!

Ben Mülkiye’nin (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) 1968 mezunlarındanım. Yani öğünmek gibi olmasın ama “68 kuşağı”ndanım.

Biz Mülkiyeli 68 mezunlarının “Mülkiye 68 kuşak” isimli bir “Mail Gurubumuz” vardır, oradan değerlendirme ve izlenimlerimizi paylaşır, mesajlaşırız.

Şimdi bu vesileyle aldığım bir elektronik postadan kısa bir alıntı yapacağım; Mülkiyeli kardeşim Atakan Yumrukçal, sözünü ettiğim postasında şöyle yazıyor:

Yılbaşından dört gün önceydi: Kalbimi değilse de kemiklerimi ısıtmak için güneşe, sıcağa ihtiyacım vardı. Haritayı açtım. Hint Okyanusu’nda güneş ve denize kavuşabileceğim en yakın yer Umman Sultanlığıydı, oraya uçtum. İşte 4 güne sığdırdığım gözlemler:

Umman Sultanlığı bir İslami monarşi. Ülkede göze çarpan iki bina, Cami ve Opera…

İlk aklıma gelen “Sultanın beğendiği bir camiyi mi kopya ettirdiler?” diye sormak oldu. Hayır. Uluslararası yarışma açmışlar. Davet üzerine dünyadan 9 firma yarışmış, jüri İngiliz-Umman ortaklığı Makiya-Quad Tasarım Grubu’nu seçmiş!

 Yani “ileri demokrasilerdeki” gibi diktatörün emretmesiyle belirlenmemiş!

 Opera binası: Mükemmel akustiği ve en modern teknik olanaklarıyla İtalyan sahneli 1500 kişilik büyük salonu, küçük salonları, galerileri, kitaplığı, bahçe ve çevre düzenlemesiyle, dev bir alana yayılan kültür merkezi.

Ülke nüfusu 3 milyon; Muscat 1 milyon bile yok ama neredeyse her gece dolan 1500 kişilik opera, konser salonu var!

Ağla 18 milyonluk İstanbul ağla!

Cami yapımı biter bitmez, sultan, inanç kadar evrensel, çağdaş etkileşim de gerekli demiş ve cami mimarlarını, zanaatkârlarını, oradaki birikimi, deneyimi buraya yönlendirmiş!

Burası aynı zamanda Umman Senfoni Orkestrası’nın evi. Hem yabancı prodüksiyonlar getirtiyorlar hem kendi yapımlarını sunuyorlar. Hep dolu, hep dolu!

‘Türkiye eskiden örnekti’

Dört günde “sokaktaki adamdan” gazeteciye, operada yanımda oturan hanımlar beylerden, yerel bürokratlara, sanatçılara, yabancılardan çok Ummanlılarla konuşmaya gayret ettim.

 Türk olduğumu öğrendiklerinde hep şu ikisi öne çıktı.  İlki bir soruydu. İkincisi bir hüküm…

1) “Erdoğan komşularla sıfır sorun demişti… Şimdi tüm komşularınızla nasıl düşman olursunuz?”

2) “Biz (hem onurlu halkımız hem de sultanlık yönetimimiz) eskiden hep Türkiye’yi örnek aldık. Batı’ya dönük yüzünüzü ve laikliğinizi sevdik. Ama artık siz Araplaşıyorsunuz. Bize örnek olamazsınız.”

Evet, değerli okurlarımız, Ummam Sultanlığının, Sultan Kabus’un insanlarının 2013 Türkiye’si için değer yargıları, kanaatleri böyle!

Şimdi biraz da bizden;

2013’e girip, 2023’e ilerlediğimiz şu günlerde Adana’da, bir kamu kurumunda yer alan bir olayı, yansıttığı anlayış itibarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum; Hükmü sizler verin.

DSİ (Devlet Su İşleri) gerçekten örnek Cumhuriyet kurumlarındandır; Çukurova için her alanda faydalı hizmetleri olmuş, Ovamızın tarımsal potansiyelini hayata geçirmekte, kentimizin sel afetinden kurtulmasında gönül fetheden bu öncü kurumumuz, ayrıca, “Sosyal tesisleri” ile de kent yaşamına büyük olumlu katkılar sağlamıştır.

İşte bu DSİ’nin kent merkezindeki (Demirköprü civarında) “Lokal”inin tuvaletlerinde artık “Pisuvar” ve “Klozet” (Alafranga tuvalet) yok; nedenini bilenler bilmeyenlere anlatsın!?!

-Bu sosyal tesislerde günün yorgunluğunu atmak isteyenin bir bardak bira bile içmesinin bile yasaklanmasına değinmeyeceğim- Ancak bu son uygulama için “Akıl alacak iş mi bu?” demekten kendimi alamıyorum.                                                                                    

O tesisleri kullananların, şu “küreselleşen” dünyada,  Adana’da yolu bu tesise düşecek olanlardan engellisi var, yaşlısı var, misafir gelecek ecnebisi/yaşam alışkanlığı farklı olanı var, değil mi?

Ne yani şimdi, engelli olan, yaşlı olan, yabancı olan kişilere “ihtiyaç giderirken” dahi “örtülü” bu yasakla verilen bir mesaj mı var? Yoksa son dönemin modası “Mahalle baskısı”nın yeni bir türü mü bu?

Unutmadan eklemeliyim; Bu örnek ne yazık ki tek değil, yani olay münferit ve mevzii diye geçiştirilemez, çünkü Adanalılar anımsayacaktır, Pisuar ve Klozet karşıtı yobazlık önce Tapu Dairesinin tuvaletlerindeki “tadilat” ile başladı;

Dün bir vesileyle DEFTERDARLIK’ta idim, üzülerek gördüm ki “O KAFA” DSİ’den sonra oraya da uğramış, inanmayanlar Defterdarlık binasına, DSİ’ye vb. gidip gözleriyle görebilirler…

Yorum ve değerlendirme okurların; ancak benim, Atatürk İlkelerine, Cumhuriyet Projemizin değiştirilemez esaslarına gönülden bağlı bir Türk Vatandaşı, ilaveten bir “Adana Sevdalısı” olarak, yüreğim acıdı bu duruma, hem de çok acıdı; Çareyi içimi sizlere dökmekte buldum…

M.Fatih Özgür