Yalnızlıkla Yoğrulan Günler..! (8)

Hedefine yaklaştıkça tedirginliği artıyor, karşısında savunduğu düşüncelerin izleri ve annesinin elleri beliriyordu. Bir eliyle izleri diğeriyle annesinin ellerini tutmayı hedefliyordu. İmkansızın ötesinde görünen bu duruma kendini öyle ki alıştırmış görünüyordu. Tercihleriyle hayatında imkansızları çoğaltıyor bununla kolaylarını zora çeviriyordu. Ha deyince vazgeçemeyeceği geleceğin aydınlık günlerinin düşleri, izlerini tüm yaşamında en derinden acılarla hissettirmişti. Aklının ucundan geçirmesi gerekmeyecekken dahi, unutmamasına sebep sanrılarının kaynağı vücudunda uzun süre darbeleri yaratmış kirli eller ve dillerdi. Vazgeçmeyerek yaşamında insanlığın erdemini yükseltiyor, tüm çektiklerine rağmen ne yapılsa da devam edeceğini içsel dünyasında kendine ispatlıyordu.

Eskisi gibi koşturduğu söylenemezdi. Fiziksel olarak mücadeleyi bırakmış, düşüncelerinden kopmayacağı bir mücadeleye girmişti. Zaman zaman yorgun bedeninin, kentin kaldırımsız dar sokaklarında pusulasını şaşırıp kaybolmasına alışkındı. İnancı kaybolmasın yeterdi. Kaybolduğunda dahi o yolunu gösterirdi! Tüm çabasını ince bir işçilikle bunun üzerine şekillendirmişti. Kitaplarla, dergilerle haşır neşir olup gizliden gizliye yürüdüğü düş dünyasında sözleri artık hiç olmadığı kadar sahipsizdi.

İçinde birikmiş onca bilginin ve kavramın karşılık bulamadığı hallerinin mantıklı bir açıklaması yok gibiydi. Zihninde kendisiyle sürekli bir uğraş içindeydi. Ne olup biteceği konusunda yorgunluk yaratan düşünceleri yerini bir başka yorgunluğa bırakıyordu. İşçi bedeni yorgunluğunu atamadan daha zihni bitmeyen yorgunluklar yaşatıyordu. Camda meydana gelen buğu dalgınlığının hemen sonrasında dışarıyla bağını koparmıştı. Bu anı ürkmesine sebep olmuştu. Eliyle camın buğusunu sildi ve görüntülerin netleşmesiyle zihninin kıskacından biraz olsun kurtulmayı başardı.

Düşünce denizinde en diplere dalıyor, ulaştığı noktalar boyunu kat be kat aşıyordu. Yüzme bilmeyen bedeni içinde oluşmuş hayal kırıklıklarının oluşturduğu boşluklarla batsa da tekrar yüzeye çıkmayı başarıyordu. Hayal kırıklıklarının adresleri tek tek belliydi. Birlikte mücadelenin verildiği zamanların dost görünen siluetleri içeriden çıkınca yerini büyük boşluklara bırakmıştı. Onlar sadece dost görünümlüymüş diye kendi kendine söylendi. Yıllardır topuğu eskimiş ayakkabılarımla ezip geçtiğim delik deşik yollar ömrümün sonuna kadar bitmesin istiyorum dedi.

Belirli belirsiz ışıkları ve yüklenmiş umutlarıyla yollar dostu olmalıydı. Sol elini çenesinin altına başını cama yaslayıp, yaptığı hataların kendini soktuğu duruma içten içe üzüldü. Gözleri doldu. Lambaları sönmüş otobüsün iç karanlığında içini iyice kararttı. Gözyaşlarını tutamadı. Sıkça yaptığı gibi damlalar hızlı hızlı akıp yanaklarından bıyıklarına ve çenesine ulaştı. Zihni ustaca bedenini alt ediyor ve duyguları anlık değişkenlik gösteriyordu. Arka cebinden çizgili mendilini çıkarıp yüzünü gözünü sildi.

Hareketli zamanlarından hatıra sürekli yıkanmaktan yıpranmış bu mendil keşke acılarını da silebilseydi. Geçmişin güdümüne sıkışıp kalmış nefesi sık sık kesilmez, gözleri bu kadar yaş dökmezdi.

Otobüste herkes uyuyordu. Kendisi de uyumak istiyordu. Lakin en ufak ses duyarlı tedirginliğe alıştırılmış bedeni, horlamalar ve virajlı yollarda otobüsün fren sesiyle ortadan kalkıyordu. Ses etmeden kendi kendini yiyip bitirmesine engel olacak hiçbir koşul kalmamıştı. Uyku hariç tüm zamanlarda hakimiyet kendinde değil, sanrılarındaydı.

Buğulanan camı tekrar sildi. Çaresizce yollara sarılıp, bitmeyecek gibi uzayan gecenin sabahında kendini unutmadan yaşamaya devam etmeyi umuyordu. Cüzdanından annesinin resmini çıkarıp yoldan vuran ışıkla görmeye çalıştı. Her şeyi unutsa dahi annesini unutmamalıydı…