Yorgun düşlerimin sahibidir, yaşamın ıskalamayıp tedirginlik içinde yere serdikleri. Acımazsız diyorlar ona genelde. O durmaksızın devam ederken, sürekli bir şeyler bittiğindendir muhtemel bu sitemli cümlelerin karşılığına denk gelende.  Evet, “hayat çok acımasız” cümlesini bende kullanıp, düzenin ve sistemin mücadeleden uzaklaştıran, kader bağlantısının ağlarına kendimi bırakıyorum. Aslında acımasız olan hayat değil insan diyerek, genelin dışında muhalif bir yanımı da ortaya bırakıyorum. Bu fikrin etrafında da bir kitle olduğunu düşünüyorum. İçeride, dışarıda, okulda, yolda, işte, arabada; günün her anında heves kıran, üzen, döken, mutsuz kılan, mantığını zayıflatarak hırsına esir düşmüş ve yüreğini kötülüklerle besleyenleri görmek büyük bir olasılık dahilindedir. Böylelerine rağmen yoldan çıkmadan, hedef gözetilen her neyse devam etmek aslolandır. Sahip olduğumuz değerlerin sınırlarından taşmadan, haddimizi de bilerek onu aşmadan, hedeflerimizden asla sapma niyetinde ve düşüncesinde olmamak gerekir. En azından ben asla böyle olmadım. Zemheri içinde kalsa da ömrümün bütünü, baharları yaratmak adına mücadeleden asla kaçmadım.

Bazen bir sözde, bazen iç yakan bir gözde denk geliyorum. Tamda o anda bir kısım duyularımı devre dışı bırakıyor ve çoğunlukla duymuyorum, görmüyorum. Aslında bir anlamda, çocukluğumda yaşadığım benzer günlerin anlarına dönüyorum. Çocukluğumda o an ki hüzne boğulmuş duygular daha etkili ve kısa sürerdi. Lakin şimdi etkisi az, fazlaca süresi… Önlem mi yoksa kaçış mı derseniz; kimseye bulaşmadan, çalıyı dolanmak daha doğru bir tanım olmaz mı diye sizlere sormak istiyorum! Kişilik zemininde balçık kıvamında kayganlığa sahip olanların, düzeltilmesi ne mümkün bilmek istiyorum... Aynı yol ve yöntemlerle karşılıkta vermek aynı seviyeye çeker biliyorum.

Kırmak kolay, kırdıklarını toparlamaksa her daim zordur cümlesini hayatımın her alanında bir cıncık gibi uyguluyorum. Yaşatılan her ne olursa sabrın en büyük güç olduğunu unutmadan, sonunda selamet gözlüyorum. Cemde, niyazda santim santim ilerlemek itikat;  ellerini tutmak bir güzelin, günler aylar alması aşktır. İtikatta, aşkta sabırdır. Aşk ile denmesinde ki mana uhrevi duygularda saklıdır. Sabırdır…

Yıl içinde düştüğüm, yerle bir olduğum zamanlar oldu. Tekrar kalkıp, kaldığım yerden doğrulduğum ve yoluma engel tanımadan devam ettiğim anlarda…  Ağrıyan, sızlayan zoraki gülüşlerimin sebebi sevgilerimde… Bazen inadına, bazen inadının da inadına... Evet, hayat çok zor ama insanlar kadar acımasız değil. Ve biliyorum ki özellikle de bana, hiçbir şey kolay değil. Zora da alışkın üstelik bedenim. Nicelerini alt edip zaferler yaratmış fiziksel bir şeklin ötesinde, zaferlerin mimarı bir ruha sahibim.

Bu beni ben edenlerimden uzaklaştırmaya çalışanlara karşı, mücadeleden çokça galip çıktıklarım var. Koşturan, durduran, konuşturup, susturan, yeşillikler bezeli alın terinden yaşları olan gözlerin sahibi zayıf, kuru ve ruhuyla coşkulu olan benim.  Üstünlük kurma, üste çıkma, üst üste benliğinin yenik düştüklerine hapsolmanın kötülüğünü yaşayanlara, olmayan bıyıklarımın altından gülüyorum. Gülmek devrimci bir eylemdir. Eylemlilik üzerine kurulu yaşamımın içinde bunu yerli yerinde uyguluyorum.

Dinç tutma gayretinde olduğum duygularımla yeniden düşler üretiyor, eşit bir yaşamın türkülerini söylüyorum. Aşktan da, mücadeleden de kaçmıyorum. Kırılmış ve horlanmış ve yorgun ama dim dik ayakta duygularım ve düşlerimle geleceğin güzel günlerini ilmek ilmek yarınlara örüyorum. Mücadelenin, aşkın ve düşlerin ustalığında ön sıralarda yer almayı ve baharlar kadar güzel gözleri seviyorum.