Tarihler 30 Ekim 1918’i gösteriyordu.

Osmanlı'yı I. Dünya Savaşı'na sokan İttihatçı isimler, Enver, Talat ve Cemal Paşa bir Alman denizaltısıyla İstanbul'dan ayrılırken Osmanlı Devleti;  30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak I. Dünya Savaşı'ndan çekiliyordu.  Mondros, Osmanlı için bir işgal ve paylaşım belgesiydi.

Atatürk, Mondros’un imzalandığı, Osmanlıyı savaşa sokan ”Paşa”ların İstanbul’dan kaçtığı o gün, Kilis’te doğuya uzanan bölgeyi korumakla görevliydi.  Mondros’un imzalanmasının hemen ardından Atatürk, Liman Von Sanders’ten Yıldırım Orduları Grup Komutanlığını almak üzere Adana’ya çağrılmıştı.

Atatürk, 31 Ekim 1918'de geldiği Adana’da Liman Von Sanders'ten Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nı devraldı. Ve Şakirpaşa'da bulunan Hacı Seyit Ağa'nın bağ evinde karargâh kurdu. Şehir içinde de Muradiye Oteli'nde bir menzil komutanlığı oluşturdu.

Durum iç açıcı değildi.

Ancak; bu karanlık tabloya rağmen Atatürk’ün yaklaşık 5 yıl sonra 15 Mart 1923’te söyleyeceği “Efendiler, bende bu milletin kurtuluşu yolunda ilk teşebbüs hissi, bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur” sözünün ortaya çıkışının hikâyesi başlamıştı.

O gün; Yıldırım Orduları, dağılmış, parçalanmış, birbirinden uzakta, savaş yorgunu birliklerden oluşuyordu. Hastalıklar, imkânsızlık ve Mondros’un getirdiği sınırlamalar – yasaklar halkın moralini bozmuş, umutlar tükenmiş ve teslimiyet kabul görmeye başlamıştı.

Buna rağmen Atatürk umutluydu.

 Atatürk bu durumdayken şöyle diyordu:

“Her şeyden evvel elimin altında bulunan iki ordunun, arzu ettiğim tarzda güçlendirilmesi halinde, bütün felaketlere rağmen Türk sesini işittirebileceği kanaatinde idim. Bu yolda işe başladım.”

İşte Atatürk'ün, “bu yolda işe başlamasıyla” aslında Milli Mücadele başladı. Takvimler 1 Kasım 1918'i gösteriyordu.

3 Kasım 1918'de Adana'da  eline geçtiği gün Mondros'u incelediğinde Atatürk “Osmanlı Devleti'nin bu antlaşma ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye razı olduğunu” hatta “düşmanların memleketi işgaline yardımı da vaat ettiğini” düşündü. “Hazin düşüncelere” daldı.

Atatürk, askerin terhis kararından teslimiyet kararına kadar,  olan biteni anlamak için çok sayıda telgraf çekti ve görüşmeler yaptı.

Edindiği bilgiler ışığında Atatürk, Mondros'u kabullenmedi, direndi. Atatürk, “Bu mütareke reddedilsin” diyor, yenilgiyi kabul etmiyor, emperyalizme asla teslim olmuyordu.

Atatürk, Adana Şakirpaşa'daki Aliye Hanım'ın konağında 8 Kasım 1918'de asker-sivil, ileri gelenlerle bir toplantı yaptı.  Atatürk, öncesinde Adana'da 4 Kasım 1918'de 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy'la “Adana Mülakatı”nı gerçekleştirdi.  

Ali Fuat Cebesoy'un yazdığına göre Atatürk, o toplantıda şöyle dedi “Artık milletin bundan sonra kendi haklarını kendisinin araması ve koruması, bizlerin de mümkün olduğu kadar yolu göstermemiz ve bütün ordu ile birlikte yardım etmemiz lazımdır.”

Şevket Süreyya Aydemir, “Bence bu sözler yeni bir yolculuktan haber verir” demiş ve bu sözler cumhuriyet yolculuğunun ilk habercisi olmuştur.

Adana'da Kırmızı Konak'ta ve Aliye Hanım'ın evinde de gizli toplantılar yapan Atatürk asker-sivil çok sayıda yurtseverin gözlerinin içine bakarak şöyle demişti,  “Şimdiden işgal kuvvetlerine karşı koymak için bir teşkilat kurun, uygun yerlere siperler kazın; gereken silah ve malzemeyi ben temin edeceğim…”

Ve sonu Cumhuriyetle taçlanan kurtuluş mücadelesi başlamıştı artık.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş mücadelesine karar verdiği Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı döneminde Adana’da geçirdiği 7 günde yaşananlar özetle böyleydi. Atatürk 15 Mart 1923’te söylediği “Efendiler, bende bu milletin kurtuluşu yolunda ilk teşebbüs hissi, bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur” sözünün hikâyesi budur.

Atatürk’ün ‘kurtuluşun ilk teşebbüs hissi’ni aldığı Adanalı, 101. Kez bu gururu yaşıyor. Atatürk’e verdiği hissiyatın ne kadar önemli olduğunu ve sonuçlarını anlamalı ve anlatmalıyız.

sakirpasa-bag-evi

Sadece bunları değil tabi. 

Atatürk’ün Şakirpaşa’daki bağ evinde yokluk içinde başlattığı kurtuluş mücadelesinden,  varlık içinde duyarsızlaşan toplumun neden bu duruma geldiğini örnekleyerek anlatmalıyız.

Paramız, Malımız yok, Canımız var. Onu veririz” diyerek Kurtuluşa ilham veren Adanalıdan, kenti için hissizleşen büyük orandaki Adanalının nasıl dönüştüğünü örnekleyerek anlatmalıyız.

Ordusu terhis edilmiş, tüm kaleleri zapt edilmiş, yokluk içinde bitik vaziyetteki bir Osmanlı Devletinden, çağdaş medeniyetler seviyesini aşma hedefi ile yıldızı parlayan bir Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan Atatürk’e ilham veren bir kentten, Havalimanına, ilçelerine, kente hizmetin gelmesine, kentin ekonomik ve kültürel değerlerine sahip çıkamaz duruma gelen büyük orandaki kentlinin dönüşümünü de anlatmalıyız…

Anlatmalıyız ki, gençler bugünü değil, Atatürk'ün o günkü mücadelesini örnek alsın.

Yararlanılan Kaynaklar:

  • (Sinan Meydan – Atatürk - Adana’da 7 Gün)
  • (Süleyman Hatipoğlu, Türk-Fransız Mücadelesi, Ankara, 2001, s. 33)
  •  (Telgraflar için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.III, s. 250-280)